Mersin Tarihi
20. YÜZYILA KADAR MERSİN TARİHİ
Kilikia, jeolojik yapısına bağlı olarak ikiye
ayrılır: Dağlık Kilikia (Trakheia) ve Ovalık Kilikia (Pedias). Dağlık Kilikia,
Korakeison (Alanya)’dan Soloi/Pompeipolis’e (Viranşehir) kadar uzanır. Ovalık
Kilikia, Soloi/Pompeipolis’den başlayıp, doğuda Alexandria Kat İsson
(İskenderun)’a kadar olan bölgeyi içerir. Stratejik coğrafi konumu itibariyle
Kilikia, tarihinin her döneminde önemli olaylara sahne olmuştur.
Mezopotamya’dan Sardes’e uzanan ticaret yolunun Kilikia kapısından (Pylai
Kilikias) geçtiğini Xenophon bize bildirmektedir.
Kilikia bölgesinin tarihi, Mersin Yumuktepe ve
Tarsus Gözlükule’de yapılan kazıların buluntuları sonucunda, Proto-Kalkolitik
ve Neolitik çağa kadar gitmektedir. Hitit’lerin Anadolu’ya egemen oldukları
uzun yıllar boyunca, Kilikia’da da faaliyette bulunduklarını yine kazılardan
çıkan mimari buluntularla belgelemek mümkündür. Kilikia ismi ilk kez M.Ö. 8.
yüzyılda Asur dokümanlarında görülür; bundan önce ise M.Ö. 13. yüzyıla inen
Mısır kayıtlarında bu ülke “Kedi” ya da “Kode” isminin çeşitli söylenişleriyle
görülmektedir.
Batı Kilikia’da M.Ö. 8. yüzyıl sonu - M.Ö. 7.
yüzyıl başlarında Hellen kolonizasyon hareketleri görülmektedir. Pomponius
Mela’ya göre Samos’lular Kelenderis’i ve Nagidos’u, Aegina’lılar Aphrodisias’ı,
Lindos’lular da Soloi ve Tarsos’u kurmuşlardır. Kilikia bölgesinde M.Ö. 6.
yüzyıldan itibaren sırasıyla önce Pirundu yerel krallığının, sonra Babil ve
Pers egemenliklerinin hüküm sürdüğü görülür. M.Ö. 6.yüzyıl başlarında başkenti
Ura şehri olan Pirundu krallığı Lamos (Limonlu) ve Kalykadnos (Göksu) nehirleri
arasında güçlenmiştir. Bu güç, M.Ö. 557 yılında Babil krallığı tarafından
yıkılmış ve bu M.Ö. 546 yılına kadar bölgeyi yöneten bağımsız Syennesis
sülalesine yaramıştır. Bu tarihte Anadolu’yu istila eden Perslerin eline geçen
Kilikia bölgesinde, M.Ö. 521 yılında tahta geçen Darius ile birlikte bir
satraplık kurulmuştur. Ancak bölge yine de yerli bir sülale tarafından
yönetilmiş ve Persler’e 500 talent gümüş ve 500 beyaz at vergi vermekle yükümlü
kılınmıştır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyılda Pers egemenliğine rağmen özellikle
Kelenderis, tarihinin parlak dönemlerinden birini yaşamıştır. Attika-Delos
Deniz Birliği’nin en doğudaki üyesi olma özelliğini elde eden bu kentin ismi
aynı zamanda M.Ö. 425 yılındaki Atina vergi listelerinde de görülmektedir. Bu
durum Atina’nın himayesinin Kilikia kıyılarına kadar uzandığını ve onların
koruyuculuğu altında Kilikia’nın bağımsızlığını koruyup ticari faaliyetlerine
devam ettiğinin göstergesidir.
Kilikia hakkındaki en kapsamlı bilgiler,
İskender sonrasındaki döneme aittir. İskender Anadolu’ya geçtikten sonra M.Ö.
333 yılında Persleri ikinci kez Issos’da yener ve İskender İmparatorluğu içinde
Kilikia da yer alır. İskender’in genç yaşta ölmesinin ardından fethettiği
topraklar, müttefik üç general tarafından paylaşılır ve Kilikia’da Seleukoslar
dönemi başlar. Bu dönemde Seleukoslar’ın başında Seleukos I. Nikator
vardır.
M.Ö. 68 yılı civarlarında Roma senatosunun
Kilikia’yı, başkenti Tarsus olan bir Roma eyaleti yapmaya karar vermesi
bölgenin geleceği için bir dönüm noktası olmuştur. Böylece Kilikia provincia
militaris (askeri bölge) ilan edilmiş olur. Bu ilan, Dağlık Kilikia’nın
doğrudan Roma’nın idaresine bağlanması ve bu tarihten sonra düzenli olarak Roma
valileri tarafından yönetileceği anlamına gelmektedir.
Roma ve Bizans egemenliğini yaşadıktan sonra
XVII. yüzyıldan itibaren Müslüman Arapların da görüldüğü bölgede, Bizans’ın
merkezi otoritesinin zayıflamasıyla birlikte aralarında Ermeni prensliklerinin
de bulunduğu çeşitli feodal örgütlenmelere rastlanmaktadır.
İçel adının kökenine gelince; ilk kez XII.
yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler “İÇEL” demişlerdir.
Dağlar arasından girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Selçukluların
bölgeyi böyle isimlendirdiği düşünülmektedir.
Mersin adının kökeni konusunda iki değişik görüş
yaygın olarak kabul edilir. Bunlardan birincisi, civarda yetişen ve Akdeniz
ikliminin tanıtıcı bir bitkisi olan Arapların da Hambales dedikleri
Myrtus-Mersin ağacı nedeniyle bölgeye Mersin adı verildiğidir.
İkincisi ise Mersin adının bu bölgede yaşayan
“Mersinoğulları veya Mersinoğlu” adındaki bir Türkmen ailesinden geldiğini
kabul eden görüştür. Evliya Çelebi’de seyahatnamesinde bölgede yetmiş evli bir
Türkmen ailesinin bulunduğunu ve bu ailenin adının da Mersinoğlu olduğunu
belirtmiştir. Bir başka görüşe göre ise, Mersin adı bir bitkiden değil, yörede
yaşayan Mersinoğlu adındaki aşiretten kaynaklanmaktadır. Mersin adına
Anadolu’nun çeşitli yörelerinde rastlamak mümkündür. Örneğin; İzmir, Ordu ve
Trabzon’da Mersin, Mersinlik adında köyler bunlardan birkaçıdır.
Mersin’in sınırları içinde yer alan yerleşim
yerlerinin, tarih içinde birçok farklı siyasal ve yönetsel yapı içinde yer
aldığı görülmektedir. Araplar ve Bizanslılar arasında bir kaç kez el değiştiren
bölge, Araplarca “sûğur” adı verilen sınır bölgelerinden biri olmuştur. Bu
sınır bölgeleri konumları itibarıyla sıklıkla egemen devletlerin değişmesine
tanık olmuştur. İl, Osmanlı egemenliğine değin önce Bizans ile İslam dünyası
arasında, sonra Selçuklu ve Osmanlı Devleti ile Memlukler arasında bir sınır
bölgesi olarak el değiştirip durmuştur. Yine bir sınır bölgesi olması
nedeniyle, gerek Bizans ve büyük İslam devletlerinin değişik dönemlerindeki
zayıflıklarından da yararlanarak bölgede feodal diye adlandırılabilecek olan
Kilikia Ermeni Prensliği ve Ramazanoğulları Beyliği gibi bölge merkezli siyasal
oluşumlara da rastlanmaktadır.
Mersin, Müslüman Arapların 637 yılında bölgeye
ulaşan ilk akınlarından 965 yılında Bizans’ın tekrar egemen olmasına kadar,
yaklaşık 25 kez el değiştirmiştir. Ancak 637 yılından itibaren il,
Hıristiyanlığın yanı sıra İslam kültürünün silinmez izlerini taşımaya
başlamıştır.
Bizans’ın Doğu sınırlarındaki feodal Ermeni
prensliklerinin varlığına son vermesine ve ilin de içinde bulunduğu bölgeye bir
kısım Ermeniler ’in göç ettirilmesine 976 ile 1025 tarihleri arasında
rastlanır. Bizans İmparatorluğu’nun merkezi gücünün zayıflaması üzerine bölgede
1081’den itibaren Ermenilerin geçici feodal örgütlenmelerine rastlanmaktadır.
Bölgedeki Ermeni Prenslikleri, bölgenin sınır özelliklerinden de yararlanarak
bazen Bizans’ın, bazen Moğolların ve Memlukluların denetiminde varlıklarını
sürdürmeye çalışmış, 1360’da bölgenin kesin Memluk denetimine girmesiyle Ermeni
siyasal örgütlenmeleri sona ermiştir.
Türkler’in bölgede ilk kez görülmeleri ise
Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu Kutalmış oğlu Süleyman fiah
önderliğindeki Türkmen gruplarının 1082-1083 yılları arasındaki akınlarıyla
olmuştur. 1097 yılında ilk Haçlı Seferleri sırasında Tankred ve Baudovin’in
yardımıyla yerel Ermeni güçlerinden tekrar Bizans’a geçen egemenlik, 1099’da
Antakya Prensliğini kuran Haçlı Orduları önderi Bohemond’un denetimine
girmiştir. Ancak bu denetim uzun sürmemiş ve bölgede 1100-1130 yıllarında yerel
Ermeni güçlerinin yönetimi devam etmiştir. 12. yüzyılda da bu bölgede bağımsız
hareket etmek isteyen Ermeni unsurları ile Bizans arasındaki çatışmalara,
Anadolu Selçukluları ve yine bağımsız hareket eden Türkmen unsurları da
katılmıştır. 1155 ile 1192 yılları arasında yoğunlaşan Türkmen akınları ve
yerleşimleri ileride bu sınır bölgesinde bağımsız hareket eden Türkmen
beyliklerinin de kurulmasına neden olmuştur. 1189 yılında, içinde Alman
İmparatoru Frederick Barbarossa’nın da bulunduğu Haçlılar yine bölgede
konaklamışlardır.
1243 ile 1253 yılları arasında Moğol denetimine
giren bölge, 1318 yılında Karamanoğulları, Moğollar ve Memlukların egemenlik
savaşlarına sahne olmuştur. Bu savaşlar sonucunda 1374 yılında kesin olarak
Memlukların etki alanı içine giren bölge, büyük ölçüde bağımsız hareket
edebilen ve özellikle Ramazanoğulları’nın ön plana çıktığı Türkmen
Beyliklerinin yönetiminde kalmıştır. Bu Türkmen beyliği bazen
Karamanoğullarına, bazen Memluklara ve daha sonra Osmanlılara bağlı olarak ve
bu ülkeler arasındaki çatışmalardan yararlanarak varlıklarını sürdürmeye
çalışmışlardır. Ramazanoğulları’nın bölgedeki etkinliğinin çok daha önceleri,
1338’den itibaren, başladığı anlaşılmaktadır.
Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet’in 1476’da
Karamanoğulları Beyliği’ne son vermesi üzerine ilin de bulunduğu coğrafya,
Osmanlıların ve Memlukların doğrudan karşılaştıkları bir alan olmuştur. 1482
ile 1485 yılları arasında Osmanlılar’ın Kilikya’ya inmesi ve Memluklar’a bağlı
Ramazanoğulları’nı bir kaç kere yenmesine karşın 1485’ten sonra da bölgede
Memluklar’ın etkisi sürmüştür. Özellikle 1488 yılında Adana Ağaçayırı’nda
Veziriazam Hadım Ali Paşa’nın 60 bin kişilik ordusunun Memluk ordusuna
yenilmesi, Osmanlı’nın bölgeye egemen olma konusunda karşılaştığı güçlükleri
göstermektedir. Osmanlı Devleti, bölgeye ancak 1516-1517 yıllarında Mercidabık
ve Ridaniye Savaşı’ndan sonra egemen olabilmiştir.
Osmanlı egemenliği ile birlikte Osmanlı’nın
yönetsel birimlerindeki değişim ve gelişmelere bağlı olarak Mersin’in
içerisinde bulunduğu bölge, değişik yönetim birimleri içinde yer almıştır.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır Memlukları’nı 1520’lerde yenmesinden sonra
oluşturulan “Vilâyet-i Arab”ın sınırları içerisinde Adana, Uzeyr, Tarsus ve Sîs
sancakları yer almaktadır. Daha sonra Halep Vilayetine bağlanan bölge, 16.
yüzyılın sonlarında yeni oluşturulan Adana vilayetine bağlanmıştır. 1571
yılında bölgenin bir kısmı Karaman Eyaletine bir kısmı ise yeni ele geçirilen
Kıbrıs Beylerbeyiliği’ne bağlandı. 1660 yılından itibaren Kıbrıs
Beylerbeyiliği’nden ayrılan bölge, yine Adana Eyaleti’nin sınırları içine
alınmıştır. Tapu tahrir defterlerindeki kayıtlara göre ilimiz sınırlarını
kapsayan bölge, 16. yüzyılda Adana, Tarsus ve İçel İl Sancakları arasında paylaştırılmış
durumdadır. Buna göre Tarsus Sancağı Nefs-i Tarsus ve Tarsus, Kosun, Ulaş,
Kuş-Temür nahiyelerinden oluşuyordu. İçel Sancağı ise Ermenek, Selendi, Anamur,
Gülnar, Silifke Nahiyelerinden ve Karı/Kara-taş, Mud, Sinanlu ve Bozdoğan
kazalarından oluşuyordu.
1856 yılı verilerini kullanmış olması gereken
1857 tarihli Devlet Salnamesi’nde ise ilin bulunduğu bölgedeki Osmanlı yönetimi
Karaman Eyaleti’ne bağlı İç-İl Livasından (Sancağından) ve Adana Eyaletine
bağlı Tarsus Livası’ndan oluşmaktaydı.
İç-il ve Tarsus Livaları aşağıdaki yerleşim yeri
veya küçük yönetim birimlerinden oluşuyordu:
LİVA-YI İÇ-İL: Ermenek, Nevahi-yi Ermenek,
Karataş mea Argadı, Silinti mea Bülke-i Pazarcık ve Bülke-i İnce-ağız, Anamur
nam-ı diğer Mamuriye, Gülnar nam-ı diğer fiilindire mea Bülke-i Boz-ağaç ve
Bölke-i Yörükân ve Bölke-i Gerîne, Selefke, Evkaf, Bölke-i Cebel, Nahiye-i
Zeyne, Sarıkavak, Mud, Sinanlu, Aşiret-i Keşlü, Aşiret-i İrmelü, Aşiret-i
Bolaclu/Polaçlu, Aşiret-i Tatar, Aşiret-i Karabocılu, Aşiret-i Kara-hacılu, Aşiret-i
Bahşaş, Aşiret-i Kürdeci, Aşiret-i Sandallu, Aşiret-i Hayrillü/ Hayraiüllü,
Aşiret-i Kıbtıyân, LİVA-YI TARSUS; Tarsus, Nahiye-i Elvanlı, Nahiye-i Olaş,
Nahiye-i Gökçelü, Nahiye-i Koştemir, Nahiye-i Namrun Bölkesi, Nahiye-i Yelkesi,
Kasun mea Gülek.
1867 yılındaki Vilayet Nizamnamesi’nde İç-il
Sancağı varlığını sürdürmekle beraber, Tarsus’un sancak merkezi olmaktan
çıkarılarak Adana Vilayeti’ne bağlandığı görülmektedir. 1877 yılında ise Tarsus
ve Mersin şehirlerinin Adana Vilayeti’nin Adana Sancağı’na bağlı birer kaza
merkezi haline getirildiği görülmektedir. İlimizin merkezi olan Mersin, bu
sıralarda 1852 yılına kadar Tarsus kazası içinde yer alan bir köy olmasına
karşın, bu tarihten itibaren Tarsus’un bir nahiyesi haline getirildi. 1864
yılında da Tarsus’tan ayrı bir kaza merkezi oldu. 1888 tarihinde Mersin, Adana
Vilayeti’ne bağlı bir sancak merkezi oldu. Tarsus da Mersin’e bağlandı. Ancak
bir süre Mersin Sancağı’nın sancak merkezi Tarsus oldu. Nitekim II. Meşrutiyet
Dönemi’nde de bu yönetim bölünmesinin sürdürüldüğü görülmektedir. Osmanlı
Devleti’nin son günlerinde; Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türk yönetiminden
çıkma tehlikesini ve bazı bölgelerinde işgali yaşayan ilimiz, Milli Mücadele’ye
bütün gücüyle katılmıştır.
1.2. MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ’NDE MERSİN
Çukurova Bölgesi, 30 Ekim 1918 tarihinde
imzalanan Mondros Mütarekesinden sonra İngilizler ve Fransızlar tarafından
işgale uğramıştır. İşgalden itibaren büyük zorluklar yaşanmış olmasına karşın
bu durum Mersinlileri yıldırmamış, Mersin ve çevresini Kuvayi Milliye’nin güçlü
direniş cephelerinden birisi haline getirmiştir.
Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti için 25
maddelik Mondros Mütarekesi ile sona ererken, bu antlaşmanın Mersin’i doğrudan
ilgilendiren hükümleri; 5., 7., 10. ve 16. maddeleri olmuştur.
Tüm yurtta olduğu gibi işgallerin resmi
gerekçesi olan 7. madde uyarınca Çukurova ve Mersin de işgal edilmiştir.
İşgal döneminde bölgede sivil cemiyetler, askeri
(Kuvayi Milliye) örgütlenmeler ve direnişler vardı. Ancak Pozantı Kongresi
istisnası dışında kongre hareketlerine rastlanılmamıştır. Mustafa Kemal,
mütarekenin imzalanmasının hemen ardından Adana’ya gelerek Alman Mareşali Liman
Von Sanders’ten Yıldırım Ordular Grubu Kumandanlığı’nı devralmıştır. Burada
Adana Vilayeti’ne bağlı sancaklardan gelen temsilcilerle görüşmüş, onlara
alınması gereken tedbirler konusunda bilgi vermiştir. Bu görüşmelerde Mersin
Sancağı’nı o tarihte Adana Lisesi Müdürü olan Niyazi Ramazanoğlu temsil
etmiştir. Mustafa Kemal, 5 Kasım 1918’de Mersin’e gelmiş burada mutasarrıfla,
jandarma bölük yüzbaşısı ile görüşmüş ve depodaki silahların bol cephane ile
dağ köylerine dağıtılmasını tavsiye etmiştir.
Mersin’de işgal haberinin duyulması halkta
heyecan ve telaş yaratmıştır. Çok geçmeden Mersin, 17 Aralık 1918’de mütarekenin
ilgili hükümleri gerekçe gösterilerek ordusundaki askerlerin çoğunluğu Hintli
askerlerden oluşan İngilizler tarafından işgal edilmiştir.
İngiliz işgalinin gerçekleşmesinin üzerinden bir
hafta sonra Fransızların da işgale katılacakları söylentisi halk arasında
yeniden heyecan yaratmıştır. Bu sırada İngiliz İşgal Komutanlığı,
mutasarrıflığa başvurarak Fransız birlikleri için yer gösterilmesini istemiş,
kendisine gösterilen binalar arasından şehrin ortasındaki Taşhan’ı uygun
bulmuştur. 1 Ocak 1919’da Fransızlar da aynı yöntem ve gerekçelerle Mersin’i
işgal etmişlerdir. Böylece Mersin, iki müttefik devlet tarafından işgal edilmiş
duruma gelmiştir.
İşgalin, mütarekenin hemen ardından erken bir
tarihte gerçekleştirilmiş olması, bölge halkının hazırlıksız yakalanmasına
sebep olmuştur. Özellikle İngiliz işgali sessiz sedasız yapılmış, şehirde
yapılmaya çalışılan protesto eylemleri de jandarmanın sıkı güvenlik önlemleri
sayesinde etkisiz hale getirilmiştir. İstanbul hükümetine çekilen protesto
telgrafları da sonucu değiştirememiştir. İstanbul’da bu tepkileri bir çatı
altında toplama uğraşımı “Kilikyalılar Cemiyeti”nin kurulması ile
sonuçlanmıştır.
İşgal süresince Mut’ta, Mersin’de, Gülnar’da,
Silifke’de, Arslanköy’de kurulmuş olan müdafaa-i hukuk teşkilatları, çeşitli
silahlı birlikler oluşturarak yörede Fransızlara karşı önemli bir mücadele
yürütmüşlerdir.
Sivas’tan gelen yönergeler doğrultusunda
oluşturulan Mersin Savunma Grubu içinde Sahil, Bozo, Emirler, Hamzabeyli,
Çopurlu, Alsancak, Buluklu ve Efrenk müfrazalari gibi savaşçı birlikleri İçme
Savaşı, Su Bendi Savaşları, Gudubes Savaşları Emirler Savaşı gibi işgal
kuvvetlerini yıpratan savaşları yürütmüşlerdir. Mersin, bu acı işgalden ancak
20 Ekim 1921’de Fransızlar’la Türkiye arasında imzalanan Ankara Anlaşması’ndan
sonra kurtulabilmiştir.
Çukurova’nın kurtuluş tarihinde “20 günlük
ateşkes” adıyla bilinen olay TBMM hükümeti ile Fransa arasındaki savaşı sona
erdirecek zeminin oluşmasını sağlamıştır. Mustafa Kemal Nutuk’ta 20 Günlük
ateşkesle ilgili olarak; Mösyö Duquest namında birinin kontrolünde bir Fransız
heyetinin Ankara’ya geldiğini, bu heyetle 20 günlük bir mütareke yapıldığını ve
bu mütarekeye TBMM’de bazı milletvekillerinin itiraz ettiklerini ancak amacının
Adana mıntıka ve cephelerinde bulunan ve kısmen askerlerle de takviye olunan
milli kuvvetleri sükunetle tanzim ve tensik etmek olduğunu ifade
etmiştir.
Fransızlarla antlaşmaya giden süreç Mustafa
Kemal tarafından şöyle belirtilmiştir:
“II. İnönü Zaferi ile Yunan Taarruzu kırılmıştı.
Rusya ile Moskova Antlaşması yapılmış ve Doğudaki durumumuz anlaşılmıştır.
İtilaf devletlerinden milli esaslarımıza riayet edebileceklerle, anlaşma arzu
edilmekte idi. Bilhassa Adana, Ayıntap ve havalisini yabancı işgalinden
kurtarmak bizce mühim görülmekte idi. Çeşitli sebeplerden dolayı Fransızlarında
bizimle anlaşmaya meyilli oldukları anlaşılmakta idi”.
20 günlük ateşkes süresi daha dolmadan taraflar
arasındaki çarpışmalar yeniden başlamıştır. Fransa’da Millerand’ın yerine
Başbakan olan Legues, Sevres hükümlerinin değiştirilebileceğinden bahsetmeye
başlamıştır. Bu arada Türk dostu olarak tanınan Fransız yazarı Pierre Loti de
Fransa’nın Türk politikasını eleştiren yazılar yayımlamış, Türklerle dostça
ilişkiler kurup Kilikya bölgesinin de boşaltılması gerektiğini belirten
yazılarla Fransız kamuoyunda Türkler lehine bir ortam yaratmıştır.
20 Ekim 1921’de Türkiye Dışişleri Bakanı Yusuf
Kemal Tengirşenk ile Franklin Bouillon (Buyyon) arasında geçen 2 haftalık
müzakereden sonra 13 madde halinde düzenlenen (Accord Franco-Turc), “Ankara
Antlaşması” imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Suriye sınırımız Hatay dışında
bugünkü şekliyle çizilmiş ve Fransızlar 20 Aralık 1921 tarihine kadar bu
sınırın kuzeyinde kalan askerlerini çekmeyi kabul etmişlerdir. Ayrıca Fransızlara
bu antlaşmayla bazı maden ocaklarıyla, Adana’da bir pamuk fabrikasının işletme
hakkı ve Anadolu’daki bazı okulların varlıklarını sürdürmelerine olanak
tanınmıştır. Fransızlar da Anadolu’ya getirdikleri silah ve malzemelerinin bir
kısmını Türklere bırakmışlardır. Ankara Antlaşması Güneydoğu Anadolu ile
Çukurova’da süregelen savaşlara son veriyor, işgal altındaki yörelerin
kurtarılmasını sağlıyordu. Bölgede, 5 Ocak 1922 tarihine kadar devir ve teslim
işlemleri de sona ermiştir.
Mersin’in işgalden kurtuluş tarihi ise 3 Ocak
1922’dir. Tartışmasız bir gerçek vardır ki Çukurova’nın işgalden kurtuluşunu
simgeleyen süreç 20 Ekim 1921 tarihinde TBMM hükümeti ile Fransa arasında
imzalanan Ankara Antlaşması ile başlamıştır. Bu tarihten sonra Fransız ordusu
ile antlaşmanın resmi hükümleri yerine getirilmiş ve Fransızlar Türk
topraklarından çekilmeye başlamışlardır.
KAYNAKÇA
1. Kurtuluş Savaşı’nda İçel, Türkiye Kuvayi
Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti Mersin Şubesi Yay., İstanbul, 1971.
s.29-31.
2. M. Kemal’in Pozantı Kongresi ve Adana’nın
Kurtuluşu, İpek Matbaası, Adana, 1963, s.15.
3. Milli Mücadele’nin Sosyal Tarihi (Müdafaa-i
Hukuk Cemiyetleri), İstanbul, 1997, s.219.
4. İçel Tarihi, Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara,
1968, s.245-246.
5. Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk, Cilt II,
(1920-27) 5.baskı, ist.1962, s.453.
6. Şerafettin TURAN, Türk Devrim Tarihi,
2.Kitap, Ankara, 1992, s.218-219.
MODERN ZAMANLARDA MERSİN
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Mersin, vilayet
merkezi ve vilayetin ismi de Mersin Vilayeti olmuştur. 1933 yılında 2197 sayılı
yasayla İçel (Silifke) ve Mersin Vilayetleri birleştirilerek bugünkü
sınırlarıyla İçel Vilayeti oluşturulmuştur. 20 Haziran 2002 tarihinde TBMM'de
kabul edilen bir kanunla ise İçel adı yeniden Mersin olarak değiştirilmiştir.
Mersin, ülkemizin en hızlı gelişen bölgelerinden
biridir. 1870’lerde 8047 nüfuslu bir kazayken, aradan geçen 57 yıl sonra
1927’de Mersin Vilayetinin merkez ilçesinin nüfusu 47.000’e ulaşmış böylece
Akdeniz’in önemli kentlerinden birisi durumuna dönüşmüştür.
Sancağın genel gelirlerine baktığımızda Mersin
Sancağında en çok gelir getiren kalem tarım idi. Daha sonra sırasıyla
hayvancılıktan, emlâk ve akar vergisinden, kazanç vergisinden ve gümrükten
gelir elde edilmekteydi. Önemli meslek dalları; dokumacılık, manifatura, yağ,
şarap ve rakı üreticiliği, ormancılık, hayvancılık, un üreticiliği,
kerestecilik ve ziraattan ibarettir.
Mersin’in yönetsel alandaki gelişmesiyle
sosyo-ekonomik alandaki gelişmesi arasında bir paralellik görülmektedir. Bir
başka deyişle tarihsel süreç içerisinde Mersin’in ekonomik, sosyal ve
demografik bakımından gelişmesi, onun idari durumunun değişmesine neden
olmuştur. Bu gelişmenin nedenleri üzerine şu saptamaları yapabiliriz:
19. yüzyılın başlarına değin kullanılmakta olan
Tarsus (Kazanlı) Limanı’nın alüvyonla biriktirmeler sonucunda buradaki nehrin
ağzının dolması artık gemilerin kıyıya yaklaşmalarına engel olmuştur. Böylece
antik dönemden itibaren kullanılan Tarsus yerine gemilerin yanaşmasına daha
elverişli Mersin Limanı kullanılmaya başlanmıştır. Mersin Limanı bir doğal
limandır. Doğal limanlarda akla gelebilecek her yerden kara ve deniz yoluyla
her türden insan ve mal biraya gelir. Tarihçilerin ve coğrafyacıların sık sık
dikkatleri çektikleri gibi çevre (periferi) liman kentleri, dünya kapitalist
ekonomisiyle bağlantıda olan ayrıcalıklı yerlerdir. Buradaki ticaret 19.
yüzyılda gerçekleşen kapitalist açılma döneminde önem kazanan liman kentlerinin
fiziksel görünümünü, ekonomik ilişkilerini, nüfus dinamiklerini, sınıf
yapılarını ve kültürel yaşamlarını kökünden etkilemiş ve değiştirmiştir.
1869 yılında açılan Süveyş Kanalı’nın Akdeniz
ticaretine ve Mersin Limanı’na canlılık getirdiği bir gerçektir. Ancak bu
tarihte Mersin’in henüz bir kaza olması, Mersin limanının İzmir, İstanbul,
Trabzon ve Beyrut limanlarına karşın geç dönem bir Akdeniz limanı olduğunu
göstermektedir.
Bölgede üretimi yapılan tarımsal ürünlerin
ihracatının ucuz ve güvenli bir biçimde yapılabilmesi için Mersin Limanı ile
Adana ve Tarsus demiryolu bağlantısı 1888 yılında yapılmıştır. Böylece Mersin
artık ithalat ve ihracatın yoğunluklu olarak yapıldığı bir liman kenti
olmuştur. İthalatı yapılan ürünler yine buraya getirilip buradan çevre
vilayetlere, sancaklara, kazalara ve köylere ulaştırılmıştır.
19. yüzyılın sonlarında kentte İngiltere Fransa,
İtalya, Mısır, Yunanistan, Almanya, Rusya gibi ülkelerin konsolosluklarının
bulunması, yörede gelişmiş bir ticaretin varlığının işaretidir. Çukurova gibi
tarımsal alanla, sanayi merkezleri arasındaki mal taşımacılığını gerçekleştiren
tüccarlar, zaman içerisinde Mersin gibi liman kentlerine yerleşmişler ve
geçimlerini bu yoldan devam ettirmişlerdir. Salnâmelerde de belirtildiği üzere
gayrimüslimler ve yabancılar ticaretle uğraşırken, Türkler genellikle tarım ve
hayvancılıkla geçimlerini sağlamaktaydı.
Çukurova’da tarım yapılabilecek alanların ıslah
edilmesine bağlı olarak bölgede tarımsal üretim miktarı ve çeşidi artmıştır.
Amerikan İç Savaşı (1861-1865) döneminde Avrupalı sanayicilerin pamuk
ihtiyacının belirmesi ve bölgedeki üretimi artırma çalışmaları olumlu sonuç
vermiş ve salnâmelerde belirtildiği gibi pamuk, sanayi ürünleri arasında
üretimi en fazla yapılan ürün olmuştur.
1980 sonrasında ise faaliyete geçen Mersin
Serbest Bölgesi ve Organize Sanayi Bölgeleri ile Mersin Sanayisi ve bölge
ekonomisi önemli bir atılım içine girmiştir.
MERSİN’DE SON DURUM:
Mersin kent nüfusu da, 1980 sonrası yoğun bir
göç dalgasıyla karşı karşıya kalarak devamlı artış göstermiştir.
Bu artış oranları, bölge ve Türkiye nüfus artış
ortalamasının üzerinde yer almıştır. Bu anlamda Mersin bir göç merkezi haline
bürünmüştür. Türkiye’de olduğu gibi Mersin’de de kentleşmenin gelişiminde
itici, çekici ve iletici güçler etkili olmuştur.
Bu üç güç çerçevesinde kentler gelişimini
sürdürmüştür. Mersin’in bu süreç içerisinde; ılıman iklimi, iş gücü
potansiyeline sahip olması, yaşam koşullarının çok uygun olması, turizm,
sanayi, ticaret ve son 10 yıldır da üniversite olma özelliklerini/kimliklerini
içerisinde barındırıyor olması Mersin’i “çekici” kılmıştır.
Ancak bu çekicilik karşısında nüfusu Mersin’e
yönelten göçe asıl kaynaklık eden itici faktörler de vardır. İtici ve çekici
güçler/faktörler çerçevesinde düşündüğümüzde Mersin’de kentsel gelişim
açısından gecekondulaşma, düzensiz yapılaşma, çevre kirliliği gibi çeşitli
sorunlar doğmuştur.
Bütün bu sorunlarına rağmen Mersin, Akdeniz
boyunca uzanan, sonu gelmeyen temiz kumsalları, portakal ve limon bahçeleri ile
birçok tarihi eserin bulunduğu, ülkemizin kendi kendine yetebilen sayılı
şehirlerinden birisidir. Dünyada üç ilahi dine mensup insanların mezarlarının
yan yana olduğu başka bir şehir yoktur.
Türkiye’nin en büyük gökdeleni, cumhuriyet
tarihinin en büyük ikinci camisi ve Hıristiyan dünyasının önemli merkezlerinin
de bulunduğu Mersin, büyük şehirden sonra devlet opera ve balesinin bulunduğu
tek şehrimizdir.
Topraklarının % 50,8 orman olan Mersin, tertemiz
havası, gelişmiş ekonomisi ve kültürel çeşitliliğinin verdiği hoşgörü ile
2000’li yıllarda da yerleşenin bir daha ayrılmadığı bir kent olmayı
sürdürecektir.
Ulusal Bağımsızlık Savaşı
Mersin'in İngiliz ve Fransızlar Tarafından
işgali
Ünlü bir iktisat tarihçisi: “Ekonomik çıkarlar
neredeyse, asker ve savaş oradadır" diyor. 1. Dünya Savaşı ekonomik
nedenlerle çıkmıştı. Savaş sonucunda yenik düşen ülkelerin öncelikle ekonomik
alanlarına ve kaynaklarına el konuldu.
30 Ekim 1918, yer, Limni adasının Mondros
limanında demirli İngiliz Agamemnon zırhlısı. 1.Dünya Savaşı sonlarında yenik
düşen Osmanlı İmparatorluğu heyetine, İtilaf Devletleri adına Ferik Amiral Sir
S.A.G. Calthrope, 25 maddelik bir Mun'akit Mütâreke-Nâme imzalatmaya
zorluyordu.
Tarih kitaplarımızda "Mondros
Mütarekesi" olarak geçen bu sözde ateşkes anlaşması gerçekte 600 yıllık
bir imparatorluğun siyasi ve ekonomik egemenliğini sona erdiren acı bir
belgeydi. Sömürge imparatorlukları bu belgeyle yetinmediler. Şubat 1919'da
Paris'de toplanarak Batı Anadolu'yu Yunanistan'a vermeyi kararlaştırdılar.
Bundan böyle tükenmiş imparatorluğun kalbi olan Anadolu, dört bir yandan işgale
başlanacaktı.
17.12.1918 günü sabahı İngilizler Mersin'i
işgale başladılar. Ş. Develi bu işgali şöyle anlatır: "Saat 9'da Mersin
iskelesine yaklaşan bir filikadan çıkan İngiliz Subayı, iskele komiser
muavinine bir zarf vererek gemisine dönmüştür. Mutasarrıf Galip Bey, Hükümet
Konağı'nda Jandarma Bnb. Hüseyin Hüsnü, Emniyet Komiseri Hüsnü ile toplantı
halindeydi. Tercüme edilen İngiliz subayının getirdiği mektupta "Ateşkesin
7. maddesi uyarınca ve son anlaşmaya göre asayişi sağlamak amacı ile Kilikya'nın
işgaline Mersin'den başlanacağını, çıkarmanın istasyon yakınlarındaki iskeleden
yapılacağını, Osmanlı idaresine ve memurlarına karışılmayacağı, işgalin geçici
olduğu, halkın heyecana kapılmaması ve herhangi bir karşı koyma sorumluluğunun
idare amirlerine ait olacağı bildiriliyordu ve "iskele civarı meydanlığı,
İngiliz fabrikaları, istasyon binası ve Amerikan Kolejinin işgal edileceği,
gerekli tedbirlerin alınması" isteniyordu.
Saat 10 sularında Yzb. Mehmet Selahittin Han'ın
Müslüman Hint bölüğü Alman iskelesinden çıkarak İngiliz fabrikasına
yerleşmişlerdi. İşgalin ilk günleri olaysız geçmiştir. İşgalin başında bulunan
Bnb. Bak, Mutassarrıf Galip Bey ile irtibat kurmuş ve yönetime karışmamıştır.
İşgalci İngilizler karargâhlarını Amerikan Koleji binasına kurmuşlar ve Üstg.
Arthur komutasında istasyonda bir kontrollük tesis etmişlerdir. Olaysız geçen
16 günden sonra 2.1.1918 günü Yrb. Romieu komutasında Fransız işgal askerleri
ve Ermeni Lejyon alayı Gümrük iskelesinden çıkarak Taşhan'a yerleşmiş ve işgale
katılmışlardır. Fransız işgal kuvvetlerini Ermeni gönüllüleri; Taşhan, Araplar
köyü, Hristiyan köyü ile Zeytinlibahçe'de çadırlara, Tunuslu ve Cezayirli
askerler de askeri kışlaya ve Müftü Medresesi'ne yerleşmişlerdir.
12.11.1919 tarihinde İngiliz kuvvetlen çekilmiş
ve işgalci olarak Fransızlar kalmıştır. Fransız işgal komutanlığı 19.01.1919
tarihinde yayınladıkları emirname ile Baş Administratör olarak Alb. Bremon'un
Adana'ya ve Guvarnör olarak Bnb. Anfre'nin Mersin'e atandığını bildirmiştir. Anfre,
hükümet konağının salonunu çalışma yeri olarak kendisine ayırmıştır. Fransız
konsolosluk memurlarından Mardiros Dellalyan'ı tercüman. Deniz Subayı Tilçer'i
Gümrük Kontrolörü, Üstg. Salandrı Belediye sorumlusu, Başçavuş Patini'yi
Komiserliğe, Yd. Tgm. Yakupyan'ı Jandarmaya ve Hapet Tulumcuyan'ı Maliyeye
atamıştır.
Guvarnör Antre, Mutasarrıf Galip Beyden idare
amirleri ile çeşitli cemaat mümessilleri ile tanıştırılmasını istemiş ve
Tahrirat Müdürü Salim, Muhasebeci Kanbur Cemal, Tapu Müdürü Lazkiyeli Şükrü,
Tahsilat Müdürü Mehmet Latif, Nüfus Müdürü Ziya, Evkaf Müdürü Hulisi, Ceza
Mahkemesi Reisi Osman, Bidayet Mahkemesi Reisi ve Kadı Tahsin, Gümrük Müdürü
İhsan, Jandarma Komutanı Bnb. Zühtü, Emniyet Komiseri Hüsnü Beyle
tanıştırılmıştır. Guvarnör Anfrei'nin önerisi üzerine hayır • cemiyetlerinin
kurulmasına başlanmış, ancak "Türk" adına tahammül edemediği için
kurulmak istenilen Türk Hayır Cemiyetinin adı evvela Cemiyetül islamiyetül
Hayriye ve sonradan değiştirilerek İslam Hayır cemiyeti ismini almıştır.
Cemiyet başkanlığına Müftü Abdullah, ikinci başkanlığına Ahmet-Ergelen ve Galip
Hasip ve üyeliklere Ziya - Yalaz, Dr.Hayri - Tolunay - Ömer Lütfü - Kutay,
Niyazi - Develi, Hacı Yusuf Ağazade Tahsin, Hıdıroğlu Ali Beyler
seçilmişlerdir. Cemiyetin bilinen toplantı yeri Yeni Camii odasıydı. Bu arada
Jandarma Komutanı vekili Yzb. Haydar, Bl. Komutanı Galip, Jandarma Katipi Ali
Rıza, Ziya, Dr. Hayri beylerden müteşekkil gizli bir cemiyet daha kurulmuş ve
Tarsuslu Palancı Mahmut Ağa'nın evinde toplanarak işgale karşı koyacak
çalışmalarda bulunuyorlardı.
Başka cemiyetlerde kurulmuştu. Cemiyetül
islamiyetül Arabiyetül Hayriye, Cemiyetül İslamiyetül Hayriyetül Şiiye ve
lslami cemiyetlerin dışında; Birleşik Ermeni cemiyeti, Rum cemiyeti, Ortodoks
ve Marunilerin Arap Hristiyan cemiyetleri, Musevi cemiyeti, Kürt yardım
cemiyeti."
Mersin'de Kuvayi Milliye Hareketinin
Kuruluşu
A. Demirtaş bu olayı şöyle anlatır: "Sivas
Kongresi'nde (4-12 Eylül 1919), Mustafa Kemal'in Heyeti Temsiliye Başkanı
sıfatıyla, yerel örgüt temsilcileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda yerel
örgütlerin tümü, Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında
toplanması ve milli güçlerin birleştirilmesi kararlaştırılmıştı.
Bu karardan sonra yurdun her yerinde olduğu gibi
İçel'de de milli örgütler, çalışmalarını bu büyük kuruluşun birer şubesi olarak
devam ettirmeye başladılar. Böylece tüm askeri güçler ve halk milisleri
(çeteleri) Milli Kuvvetler adıyla birleştirilerek, düzenli bir ordu
disipliniyle görev yapmaya başladı.
Mustafa Kemal, Kolordulara gönderdiği gizli
emirde hangi Kolordunun hangi bölgelere, nasıl yardımda bulunabileceği
bildirilmişti. Buna göre işgal altındaki Doğu Kilikya bölgesine Ankara'daki
20.Kolordu'nun kuzeyden, Konya'da bulunan 12.Kolordu'nun batıdan yaklaşım yaparak
yöredeki Milli Kuvvetleri hazırlayacaklar ve gereken desteği
vereceklerdir.
Bu talimata göre Konya'daki 12. Kolordunun
Binbaşı Hüseyin Hüsnü Bey başkanlığındaki subay grubu Gülnar, Ermenek ve Anamur
ilçelerini dolaşarak halkla temaslar kurdular ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin
Gülnar, Mut, Mağara, Silifke ve Kelolukyöre şubelerini açtılar. Milli
Kuvvetlerin oluşmasını sağladılar, hareket planını hazırladılar. Bu çalışma ve
hazırlıkların bitirilmesinden sonra mağara bucağından hareket edilerek, İçel'in
doğusuna doğru ilerlemeye başladılar (20 Şubat 1920). Kaza merkezi Erçel
idi.
Mersin ve Tarsus'un kıyı ve ova bölgeleri
tamamen işgal altında bulunduğundan, Batı İçel'den sağlanan Milli Kuvvetler,
bir düzen içerisinde İçel'in dağlık kesiminden doğuya doğru ilerleme ortamı
bulabiliyorlardı. Mağara, Silifke, Güzeloluk, Yağda, Sorkun ve Tepeköy
güzergâhından Efrenk'e (Arslanköy) ulaşılabildi. 1 Mart 1920'de burası işgalden
kurtarıldı.
Mersin - Tarsus Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetleri
Arslanköy işgalden kurtarıldıktan sonra Teğmen
Nail Bey burada Arslanköy Müdafaa-i Hukuk Heyeti'ni oluşturdu. Başkanlığa Ali
Yıldırım (Çolak Ali) getirildi. 20 Mart 1920'de Belenkeşlik'de Tarsus Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Başkanlığına da Hacı İshak Ağa getirilmişti.
25 Mart 1920'de Mersin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti,
Çavuşlu köyünden Hıdır oğlu Ali Efendi başkanlığında bir heyet
seçilmiştir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti,
Çavuşlu köyünden Hıdır oğlu Ali Efendi başkanlığında bir heyet
seçilmiştir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Heyeti temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Mersin Sancağının da Büyük Millet
Meclisi'nde temsil edilmesi için 5 milletvekilliği için 4 aday göndermiş,
birisini de Mersin halkının seçmesini ve sonucunun acilen, 23 Nisan 1920 tarihine
kadar ulaştırılmasını istemiştir. Mersin işgal altında olduğu için, aday
seçiminin Elvanlı'da olması, hazır bulunan 40 kusur kişinin oyu ile Ziya
(Eraydın) Bey seçilmiştir (3 Nisan 1920).
Daha sonra Kurtuluş Savaşı için hazırlıklar
yapılmaya başlanmıştır. Müdafaa-i Hukuk Üyeleri Gözne'ye gelerek ve Muhtar
Maraşlı Ali Efendi'nin de fikri alınarak, sonradan vali konağı olan bina 10
yataklı bir hastane şekline getirilmiştir. İçel'deki Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetlerinden istenen yardımlar da gelmeye başlamıştır. İlk kez 1 Haziran
1920'de Silifke'den 1.350 liralık yardım ulaşmıştır. Bu yardımlarla
sağlanabilen silah, cephane, giyecekler dağ köylerinin belirli merkezlerinde
depolanmıştır.
Mersin - Tarsus Cephelerinde Yapılan
Savaşlar
Savaş düzeni olarak Mersin - Tarsus bölgesi üç
bölüme ayrılmıştır. Alata deresiyle Deliçay arası Mersin grubunu; Deliçay ile
Tarsus Çayı arası Tarsus grubunu; Tarsus Çayı ile doğusu da Kavaklıhan grubunu
teşkil ediyordu. Milli Müfrezeler (birlikler) bu alanlarda yerleşerek savaş
düzenini alacaklardı.
Heyeti Temsiliye'nin talimatı üzerine Tarsus
grubundaki müfrezeler şunlardır: Bozkurd Müfrezesi, Tarsus Gençler Müfrezesi,
Selçuk Müfrezesi, Demirbaş Müfrezesi, Tozkoparan Müfrezesi, Gökbayrak
Müfrezesi, Süvari Müfrezesi, Göçüklü Karahacı Müfrezesi, Polat Ağa Müfrezesi,
Incirgedikli Derviş Ağa Müfrezesi, Kamberlihöyüklü Veysel Çavuş Müfrezesi,
Eminlik'den Molla Nasuh Müfrezesi, Karayaylalı Müfrezesi, Berdan Müfrezesi,
Semil Çavuş Müfrezesi, Efeler Müfrezesi, Karafaki-Arslanyürek Müfrezesi, Urfalı
Mehmet Müfrezesi, Kurbanlı Akış Ağa Müfrezesi.
İşgal kuvvetleriyle Kuvayi Milliye arasında
Mersin grubunda Başnalar, İçmeler, Subendi, Emirler, Kızılyar, Mezitli ve
Arpaçsakarlar savaşları yapılmıştır.
Tarsus gurubunda ise Eshabıkehf, Hacıtalip,
Bağlar ve Karadırlik Kavaklıhan grubunda da Karboğazı ve Kavaklıhan savaşları
yapılmıştır.
20 Aralık 1921 Ankara Antlaşması
İmzalanıyor
Asker ve silah bakımından Milli kuvvetlerimizden
kat kat üstün olan Fransızlar, Mersin, Adana, Urfa, Antep ve Maraş gibi geniş
bir cephede tutunarak Ermenilerle ortak bir devlet hayali içindeydiler. Fakat
Milli kuvvetlerimizden beklemedikleri çetin bir gerilla savaşı karşısında
umutsuzluğa kapılarak verdikleri ağır kaybı daha da büyütmek istemediler.
Fransa'daki iç siyasi çekişmelerde savaşı bırakıp çekilmeyi gerektirdiğinden,
önce Ankara'da kurulan yeni Türkiye devletini tanıdılar.
Fransızlarla başlayan temaslar ve görüşmeler
sonucu 20 Aralık 1921 tarihinde Ankara'da Franklin Bouillon ile Fethi Okyar
arasında Ankara Antlaşması adıyla bilinen bir antlaşma imzalandı. Ankara
Antlaşması, özerk bir yönetime sahip olmasını öngördüğü İskenderun Sancağı
dışında, bütün Kilikya'nın, bu arada Mersin ve İçel'in Türkiye'ye bırakılmasını
öngörüyordu."
Mersin ve Tarsus'un Kurtuluşu
Ankara antlaşmasının taraflarca onaylanmasından
sonra, Fransızlar işgal altında tuttukları Kilikya kentlerini kısa süre içinde
boşalttılar. Fransızlar'ın Tarsus'u boşalttıkları gün 27 Aralık 1921'de,
Adana'daki Türk alayının bir taburu ve bir süvari bölüğü Tarsus'a, 3 Ocak
1922'de de Mersin'e girdi, böylece Mersin ve Tarsus'un kurtuluşu sağlanmış
oldu.
Atatürk'ün Mersin Ziyaretleri
Atatürk yurdun birçok yerini olduğu gibi,
Mersin'i de birçok defa ziyaret etmiştir. Mersin'e ilk ziyareti Cumhuriyetten
önce 5 Kasım 1918'de olmuştur. Atatürk, bu ziyaretinde Silifke sınırları ve
Toros eteklerinde, karakolların artırılmasını ve dağ köylerine depolardaki yeni
silah ve cephanelerden bol miktar da dağıtılmasını yetkililere tavsiye
etmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 17 Şubat-4 Mart 1923
arasında İzmir'de toplanan "Türkiye iktisat Kongresi’nden sonra ilk yurt
gezisini Adana ve Mersin'e yapmıştır. Mersin ve Tarsus'u ziyaret etmek üzere
Gazi ve yanındakiler, 17 Mart 1923 Cumartesi sabahı 9.45'de Adana'dan trenle
hareket etmişlerdir. Yenice istasyonunda Mersin ve Tarsus’tan gelen heyetlerin
karşıladığı tren, Tarsus’tan halkın coşkun sevgi gösterileri ve alkışları
arasında yavaşça geçerken, Gazi, pencereden Tarsusluları selamlıyordu.
Saat 11.30'da murt dallarıyla süslenmiş Mersin
tren istasyonuna halkın coşkun tezahüratlarıyla girdi. Gazi, eşi Latife Hanımla
trenden indikten sonra istasyon önündeki merasim kıtasını teftiş etti. Önce
hükümet binasına, daha sonra da Belediye binasına gelen Gazi, başkandan belediye
hizmetleriyle ilgili bilgi aldı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Gençler Yurdu'nu
ziyaretinde, gençlere çok çalışmalarını tavsiye ederek, Türk Ocağı'na
katılmalarını önerdi.
Belediyenin şereflerine verdiği ziyafete
katılmak üzere hep birlikte Mersin Palas Oteline (Günümüzde Mersin Oteli), daha
sonra Askeri Mıntıka Kumandanlığına gidildi (Yandığı yerde şimdi Özgür Çocuk
Parkı vardır.). Burada Askeri törenle karşılanan Gazi ve yanındakiler, bir süre
dinlendiler. Binanın bir bölümünde öğretim yapılan Mersin Ticaret Rüştiyesi ‘ne
geçildi. Girdikleri sınıfta dersi dinleyen ve öğrencilere sorular yönelten
Gazi, alkışlar arasında binadan ayrıldı.
Program gereğince Millet Bahçesi'nde çay
içilecek, kent adına Hükümet Tabibi ve Türk Ocağı Baş kanı Dr. Reşit Galip Bey
konuşacaktı. Bahçede murt dalları, çiçeklerle süslenmiş ve bayraklar asılmış
yüksekçe bir yer hazırlanmış; yaldızlı büyük iki koltuk konulmuştu. Ancak, Gazi
bahçeye girdiğinde iki tahta sandalye çekti, eşiyle birlikte oturdular, çaylar
içildi. Reşit Galip Beyin heyecanlı bir ses tonuyla söylediği, anlamlı ve
samimi hitabını dinlerken ve özellikle "senin büyüklüğün, bu milletin bir
ferdi olmakla iktifa ve iftihar etmendir" sözlerinden çok duygulandı.
Sonra kürsü olarak hazırlanan masanın üzerine çıkarak "Mersinliler,
memleketiniz, beldeniz Türkiye'nin çok mühim bir noktasında bulunuyor. Çok
mühim ticaret noktasıdır. Memleketiniz bütün Dünya ile Türkiye'nin irtibat
noktasının en mühim yerindedir. Bunu sizler benden iyi biliyorsunuz.... Aziz
Arkadaşlar, bu memleketin hakiki sahibi olunuz" dediği hitabesini
söyledi.
Sürekli alkışlar ve övgü sözleri arasında
kürsüden indi ve halkın "Yine bekleriz Paşam" tezahüratıyla istasyona
uğurlandı. 16.30'da Tarsus'a hareket ederken pencereden uğurlayanlar, selamlıyordu.
Atatürk 20.1.1925 tarihinde yine Eşi Latife
Hanımla birlikte Mersin'e gelmiş ve günümüzde Atatürk Evi olarak müzeye
dönüştürülen Christmann Köşkü'nde misafir edilmiştir. Bu ziyaretinde Mersin'de
iki gün kalmıştır. Atatürk Hac, Beyden, güneyde bir çiftlik almak istediğini ve
tavsiye edecekleri bir yer olup olmadığını sormuştu. Hacı Bey, Silifke'de bir
yer olduğunu söylemiş ve Atatürk 29.1.1925 günü satın almak istediği
Tekir-Olukbaşı çiftliğine gitmiştir. Bu çiftlik Abidin Paşa'dan Bodasakiye,
kurtuluştan sonrada hazineye geçmişti. Atatürk çiftliği hazineden satın
almıştır. Burası modern bir çiftlik haline getirilmiş, bağış üzerine yine
hazineye devredilmiştir.
Atatürk, 10.5.1926 tarihinde Konya üzerinden
trenle Mersin'e gelmiş ve doğruca limandaki Ertuğrul yatına binerek Taşucu’na
gitmiştir.
Atatürk, bundan sonra üç defa daha Mersin'e
gelmişse de kentte kalmamıştır.
Atatürk, 19.11.1936 tarihinde yine tren yoluyla
Mersin'e gelmiştir. Bu gelişinde Vali Konağı'nda kalmıştır. Mersin Valisi olan
Rüknettin Nasihioğlu'na:"Vali Bey, konağı çabuk düzenle ve noksanlarını
tamamlayın. Her sene Nisan ayını burada geçirmek istiyorum"
demiştir.
Atatürk'ün Mersin'e son gelişi ise 20.5.1938
Cuma günü 13.30'dur. Bu ziyaretinde de Vali Konağı'nda kalmıştır. Konağın
balkonunda oturduğu sürece halk karşı kaldırımda, oradan ayrılıncaya kadar,
uzun süre sevgi ve ilgi ile büyük kurtarıcıyı izlemiştir.
Atatürk'ün Tarsus Ziyareti
17 Mart 1923 günü Gazi, Eşi Latife Hanım ile
beraber Mersini ziyaret ettikten sonra akşamüzeri Tarsus'a geldiler. Akşam
yemeğini yemek üzere Mehmet Rasim (Dokur) Bey'in evine gidildi. Mehmet Rasim
Bey, İstiklal Savaşı'nda, Türkiye Büyük Millet Meclisi ordusunun tüm bez
ihtiyacını kendi fabrikasında dokuyup göndermişti. Gazi, akşam yemeğinde Rasim
Bey'e: "Kurtuluş Savaşımızda bize fabrikanız ile büyük destek sağladınız.
Ordunun bez ihtiyacının büyük bir kısmını temin ettiniz. Size borcumuz oldukça
çoğalmıştır. Size olan borcumuz nedir ve nasıl öderiz?" diyen minnet dolu
sözlerine Rasim Bey'in yanıtı şöyle olmuştur: "Paşam, Türk Ordusuna
fabrikam feda olsun. Hükümetimizin bana hiç bir borcu yok."
17 Mart gecesi Atatürk ve eşi, eski belediye
binasının bulunduğu yerde (Bu bina 1958 yılında yıkıldı.) kaldılar. Binanın
etrafı çepeçevre Tarsuslu insanlarla dolup taşmıştı. Etrafta meşaleler, ateşler
yakılmış, adeta tüm Tarsuslular nöbet tutmuşlardı. Gazi, arada bir kaldığı
binanın balkonuna çıkıp Tarsusluları selamlıyordu Gazi, balkondan: “Vakit geç
oldu. Lütfen istirahat edin. Evlerinize çekilin" diye seslenmesine rağmen,
Tarsuslular Gazi'nin kaldığı evin etrafında sabaha kadar oturdular.
18 Mart 1923 günü, Şelale civarında bulunan
Sadık Paşa'nın un fabrikasına giden Gazi ve eşi, burada sabah kahvaltılarını
yaptıktan sonra, Şeyh Sünusi'nin evini ziyaret ettiler. Gazi, buradan Türk
Ocağı'na giderek gençlere seslendi. Hatıra defterine de şunları yazdı: “Tarsus
Türk Derneği altında birleşen ve Türklük harsını (kültürünü) yükseltmek gibi
kıymetli vazife ifa eden Türk Gençliğini takdir ederim. Temenni ederim ki;
dernek bu dakikadan itibaren Tarsus’ta Türk'ün sönmez ocağının yandığını ismi
ile de ilan etsin. 18-19 Mart 1923 Gazi" Aynı gün çiftçilere hitaben de
bir konuşma yapan Gazi, Tarsus'un birçok tarihi ve dini yerlerini de gezdi.
Paşayı izleyen Tarsuslular arasında bulunan kadın mücahit Adile Çavuş:
“Bastığın toprağa kurban olayım Paşam" diyerek Gazi'nin ayaklarına
kapanmıştır. Atatürk, Adile Çavuş'u elinden tutarak kaldırmış: “Kahraman Türk
kadını! Sen yerlerde sürüklenmeye değil, omuzlar üstünde göklere yükselmeye
layıksın" diyerek o ünlü sözlerinden birini söylemiştir.
Daha sonra İttihat ve Terakki Mektebini (Eski
Türk Ocağı İlkokulu) ziyaret eden Gazi Paşa, burada öğrencilerle jimnastik
dersi yapmış, sınıfta ise tarih dersi vermiştir. Atatürk, 27 Ocak 1925'de
Silifke'yi de ziyaret etmiştir.
MERSİN’İN KRONOLOJİK TARİHİ –
Ziya AYKIN
MERSİN’İN
KRONOLOJİSİ – ZAMANDİZİLİ MERSİN TARİHİ
–
Mersin, güneyi deniz, kuzeyi, doğusu ve batısı tarihle çevrili bir yeni
kenttir. Helenistik döneme ait olduğu sanılan Zefiryum Kenti
kalıntılarına şehrin merkezinde, bugünkü Kültür Merkezi Binası
yakınlarında rastlanmıştır ama yeterli bilgi ve görünürde izi yoktur.
Artik Mersin’in orta yerinde kalmış olan “Yumuktepe” de Yontma Taş Devrinden
günümüze kadar üzerinde yaşamın hiç eksik olmadığını biliyoruz. Yine şehir
içinde kalmış “Viranşehir” de ve çok yakın köylerdeki kalıntı, buluntular
ve belgelerle yüzyıllar öncesine gitmek mümkün. Ancak bu bilgiler tanıtmaya
çalıştığımız “Mersin Şehri” ile doğrudan .ilgili değil. Şehir içinde
200 yaşında bir bina veya sokak, yaşlı bir ağaç hatta isim bulmak
mümkün değil.
– M.Ö. 7000
Yumuktepe’de yaşam sürüyor.
– M.Ö.
Akatlar doğal zenginliklere el koymak için sefer düzenledi.
– M.Ö.
1700-1200 Kizuvatna Krallığı yaşandı
– M.Ö.
1200-612 Kue Krallığı yaşandı
– M.Ö. 5.
Yüzyılda Heredot, (diğer adı murt olan bitkiye) MERSIN diyerek yazdı. Eskiden
Akdeniz ve Ege kıyılarında oldukça fazla olduğu anlaşılan Mersin ağacı (yahut
bitkisi) bölgemizde halen hemen tamamı tarım alanı dışında ve doğal olarak
bulunmaktadır.
– M.Ö.
546-333 Pers Krallığı yaşandı
– M.Ö.
333 Büyük İskender Pers egemenliğine son verdi.
– M.Ö.
301-101 Selevkoslar Dönemi yaşandı
– M.Ö.
101- M.S.-395 Roma Dönemi
– M.Ö.
Roma İmparatoru Sezar yöreye geldi.
–
M.Ö. Kilikya Kıbrıs’a bağlandı.
– M.S.
17 II. Tarkondimotos’un ölümü üzerine Kilikya bir Roma eyaleti olan Suriye’ye
bağlandı.
– M.S.
395-661 Bizans Dönemi yaşandı
– M.S.
561 Kilikya’da büyük bir deprem oldu.
– M.S.
685-960 Yörenin Bizans ve Araplar tarafından sık sık el değiştirdi.
– M.S.
960 Bizanslılar yöreye egemen oldu.
– 1082
Süleyman Şah’ın yöreye egemen oldu.
– 1124
Ermeniler Tarsus’u ele geçirdi.
– 1224
Anadolu Selçukluları Dönemi başladı.
– 1228
Alaaddin Keykubat yöreye Türkmenleri yerleştirdi.
– 1243
Moğollar, Ermenilerle bereber Türklere saldırmaya başladı.
– 1254
Karamanoğulları egemenliği başladı.
– 1357
Silifkenin Karamanoğulları Beyliğinin eline geçti.
– 1473
Gedik Ahmet Paşa’nın Silifke’yi Osmanlı topraklarına dahil etti.
– 1516
Mersin ve Tarsus yöresi Osmanlı yönetimine girdi.
– 1670 Evliya
Çelebi “Gerendir Nehri’nden sonra Mersin Oğlu denilen 70 haneli bir
Türkmen Köyü’ne misafir olduk” dedi.
– 1812
Bir İngiliz Kaptan (Beaufort) “Biri birinin üstüne yapılmış birkaç kulübeden
oluşan bir yer” olarak not aldı.
– 1831
2. Mahmut’un görevlendirdiği Göğçeli Koloğlu Mehmet ağa bugünkü “Yoğurt
Pazarı”nı kuruldu.
– 1832
Yoğurt Pazarına en yakın kıyıya ahşap kazaıklar çakılarak küçük bir iskele
kuruldu. (Daha sonra geliştirilerek Gümrük İskelesi halini aldı.)
– 1832
Mısırlı İbrahim Paşanın Çukurova’yı işgal etmesi ve pamuk üretiminde
gerçekleştirdiği yenilikler bölgenin çehresini değiştirdi ve özellikle
Mersin’in büyümesini tetikledi.
– 1834
Bu günkü PTT eski binası önüne ilk iskele çakıldı.
– 1837
Mersin, köy olarak Göğçeli nahiyesine bağlandı.
– 1838 Batı
Avrupa ülkeleri ile imzalanan serbest ticaret anlaşması ve tanzimat fermanıyla
imparatorluğa yabancı sermayenin girmesine, gayri müslim vatandaşlara ve
levanten denilen yabancı tüccar ve işadamlarına kolaylıklar ve imtiyazlar
sağlandı. Bu durum deniz kıyısındaki kentlerin ve özellikle Mersin’in
gelişmesinde çok etkili oldu.
– 1839
Yöre yeniden Osmanlı yönetimine bağlandı.
– 1842 Adana
Vilayet salnamesinde Mersin’den “Bazı kayık ve gemilerin uğramaya başladığı”
yer şeklinde bahsedildi.
– 1852
Mersin, Tarsus kazasına bağlı nahiye yapıldı.
– 1852
Göğçeli Nahiyesi Mersin’e taşındı.
– Arap
Ortodoks Mihail Arhengelos Kilisesi açıldı.
– 1854
Katolik Erkek Koleji açıldı.
– 1855 Mersin Valide Sultan Vakfı
Oldu
–
Seyyah V.Langlois “deniz kenarında güzel evler var” şeklinde not aldı.
– 1855
Sultan Abdülmecid, Latin Katoliklerin deniz kıyısında kilise yapmalarına izin
verdi. (Şimdiki İtalyan Katolik Kilisesi)
– 1855
Adana Valiliğine gönderilen bir fermanda “… Tarsus kazası civarında
Mersin iskelesi nam mahalde deniz kenarındaki kumluklar üzerine dükkan ve ev
yapmak isteyen bazı kimseler” olduğunu ancak “İstanbul’da Deftername-i Amire’de
Mersin iskelesi ve karyesi (köyü) hakkında bir kayıt olmadığı gibi, bir vakıf
ve arazi dahilinde olup olmadığı anlaşılamamıştır” denildi.
– 1859 Süveyş
kanalı inşaatına başlandı. Bu inşaata kereste ihracatı Mersin’in büyümesinin
önemli nedenlerinden biri oldu.
– 1860
Özellikle Lazkiye’den ve kısmen Beyrut’tan Mersin’e göç başladı.
– 1861 Sultan
Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan adına şimdiki Eski Cami’ nin
Uray Caddesi köşesindeki çeşme yaptırdı.
– 1861
Toroslardan Süveyş Kanalı için kereste sevkiyatı başladı.
– 1861
Lazkiye ve Beyrut tan göçler başladı.
– 1863
İlk fabrika (Gold çırçır) açıldı.
– 1864
Tarsus’tan ayrılıp Kalınlı, Göğceli ve Elvanlı nahiyelerini de içine alarak
“Kaza” oldu. İlk Kaymakam: Halepli Mahmut Gürani.
– 1864
Mısır’dan getirilen önemli miktar pamuk tohumu üreticiye dağıtıldı. Pamuk
üretiminin yaygınlaşması sağlandı.
– 1865
Bezmialem Valide Sultan Çeşmesi yapıldı.
– 1866
Şimdiki “Taşhan” ın önünde 5m genişliğinde ve 95 m. uzunluğunda
“Taş İskele” yapıldı.
– 1869
Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfı tarafından yaptırılan Cami-i Atik ibadete
açıldı.
– 1870
Fırka-i İslahiye kapsamında, Çerkezler ve Yörükler yerleşime zorlandılar.
–
1870 Ermeni Ortodoks Kilisesi inşa edildi.
–
1870 Arap Ortodoks Kilisesi yapıldı.
– 1871
Şimdiki adıyla ” Taşhan” iş merkezi inşa edildi. (Mavromati
ve Vaynani tarafından yatırıldı)
–
1872 İlk Rüştiye açıldı. 4 yıllık olan bu okulun ilk öğretmeni
Ahmet Hamdi Efendi’dir.
–
1873 “Mersin Belediyesi” kuruldu. (İlk başkan Salih Bey)
– 1873
Adana – Mersin karayolu açıldı.
– 1873 Cami-i
Atik yanında ilk Sıbyan Mektebi açıldı.
– 1874
Massagarie Maritimes iskelesi (ilk özel iskele) yapıldı.
– 1876
Şimdiki Nüzhetiye Camisi “Maroni Kilisesi” olarak yapıldı.
– 1877
Şehirde 98 dükkân, 50 toptancı, 55 değirmen, 38 fırın, 22 imalathane, 10
boyahane, 32 cami, 12 kilise, 91 mektep bulunduğu tespit edildi.
– 1878 Arap
Ortodoks Kilisesi inşa edildi.
– 1879
Nüfusun önemli bir kesiminin Rum, Suriye ve Lübnan’ lı Hıristiyan ve diğer
yabancılardan oluştuğu, Türklerin devlet memuru veya taşımacılık işlerinde
çalışan azınlık olduğu yazıldı.
– 1880
Toplu hâkimli Ticaret Mahkemesi kuruldu.
– 1880
Eski, basit fenerin yanına yeni bir deniz feneri yapıldı.
– 1880
Adana Vilayet Salnamesine göre şehirde 48 büyük mağaza, 3 hamam, 4 otel, 500
dükkân vardı.
– 1880
Şimdiki MTSO binası önüne “Tuz İskelesi” olarak bilinen iskele yapıldı.
– 1880
Nüfusu 3010 kişi müslüman olmak üzere 4.070 kişi olarak sayıldı.
– 1882
İlk Medrese Müftü Emin Efendi tarafından açıldı.
– 1883
İkinci bir iskele yapıldı.
– 1884
Müftü Camii inşa edildi.
– 1884
Ziyapaşa Gazinosu açıldı.
– 1885
Kıbrıs, Niğde, Suriye, Lübnan ve Mısır’dan göçler oldu.
– 1885
Şimdiki bitpazarının yerinde Rum Ortodoks Ayios Georgis Kilisesi yapıldı.
–
1886 Ağusos 02 Adana – Tarsus – Mersin Demiryolu hizmete
açıldı.
– 1886
Orta Doğunun en büyük ticaret merkezlerinden birisi olma yolundaki Mersin’de
konsolosluk sayısı 12 yi buldu.
– 1886
İstasyon – Gümrük Meydanı ve ayrıca Mesudiye Mah. Soğuksu Cad.
Aralarına özel dekovil hattı kuruldu.
– 1886 Aralık
18 Mersin Ticaret Odası kuruldu.
– 1887
Katolik Kız Koleji açıldı.(Sonra Çankaya ilkokulu)
– 1888
Osmanlı Bankası ve Ziraat Bankası açıldı.
– 1888
Mersin “Sancak Merkezi” oldu. Tarsus, Adana’dan
ayrıldı, Mersin’in ilçesi yapıldı.
– 1890
Bu yıl gelen vapur sayısı 264, yelkenli sayısı 1004 olarak tespit edildi.
– 1890 Daha
çok gayri müslimlerin çıkardığı gazeteleri basan “Papazın Matbaası” kuruldu. (
İlerdeki yıllarda sahip değiştirip “Yeni Mersin Matbaası” adını almıştır)
– 1890
Gayri müslim kızlar için okul açıldı. (Partenagogion)
– 1890
Mersyna Oil Mill. Co. Ltd. tarafından yağ fabrikası kuruldu.
– 1890
Medrese Mahallesinin adı Hamidiye Mahallesi olarak değiştirildi.
– 1891
Duyun-u Umumiye için yapılan envanterlerde şehir nüfusunun 5 000 Müslüman, 4
000 diğer dinlerden olmak üzere 9 000 civarında ve gelip geçici insanların
çokluğunun dikkat çekici olduğunun belirlendiği, geniş sokaklı şehirde evlerin
beyaz kesme taştan, tek katlı, üstü teraslı olduğu, her yıl yeni bir
mahalle eklendiği yazıldı.
– 1892
Telgraf Memurluğunun yanına posta bölümü de eklendi.
– 1892
Karantina teşkilatı kuruldu.
– 1893
Mersin’de açılan konsolosluklar 12 oldu.
– 1893
Duyunu Umumiye Mersin Şubesi açıldı.
– 1895
Yeni bir iskele açıldı.
– 1896
İlk İçkili saz açıldı. Adı “Şıh’ın Sazı” idi.
– 1896
Şimdiki Büyük Hamamın karşısında Ermeni Katolik Kilisesi açıldı.
– 1897
İnas (kız) İptidai (ilk) mektebi (okulu) açıldı.
– 1897
Mersin’in Rum zenginleri bu günkü “Atatürk Evi” ni inşa etti.
–
1898 Mağribi Camisi yapıldı.
–
1893 Tahtalı Cami açıldı.
– 1898
Şimdiki Salim Güven İlkokulunun bulunduğu yerde Ermeni Protestan Kilisesi
açıldı.
– 1898
Pamuk işleyen ve buz üreten bir fabrika kuruldu.
–
1898 Latin İtalyan Katolik Kilisesi inşaatı bitti.
–
1899 Çok sayıda aile Girit’ten gelip yerleşmesiyle İhsaniye Mahallesi
kuruldu.
– 1900 Hızla
büyüyen şehir, Mesudiye, Mahmudiye, Nusretiye, Kiremithane, Hamidiye ve İhsaniye
gibi yeni mahalleleriyle yılda 300 ton pamuk işleyip 200 ton bez üreten,
buharla çalışan yeni bir fabrikasıyla, Tipik Avrupa Akdeniz kentleri
görünümündeki yaşamıyla yeni yüzyıla heyecanla, hareketle, umutla
başladı. Nüfus 23.443 idi, 1584 mesken, 320 dükkan, 14 meyhane, 2 gazino,
5 lokanta …. vardı.
– 1900
Gümrük Meydanı’na “Yeni Cami” inşa edildi.
– 1900
Şimdiki gökdelenin yerine un fabrikası yapıldı.
–
1901 Eski vilayet konağı (Bugünkü Valilik karşısında) yapıldı
– 1902
İlk karma okul olarak Müftü köprüsü yanında yaptırılan Hamidiye Muhtelit
İptidai Mektebi, Mutasarrıf Cemal Bey tarafından açıldı.
– 1903
Pamuk işleyen ve buz üreten bir fabrika daha kuruldu.
– 1903
“Hadra Hamamı” yapıldı. (1967 yılına kadar işletildi.)
– 1904
Mısırlı Munassah’ın çiftliğinin yerine yapılan Kışla’nın inşaatı bitti.
– 1904
Mutasarrıf Nazım Paşa tarafından yaptırılan depodan şehre içme suyu verilmeye
başlandı.
– 1906
Soğuksu caddesinde havra açıldı.
– 1906
Mersin – Adana demiryolu Haydarpaşa – Bağdat hattıyla birleşti.
– 1908
Temmuz. Mersin Devlet Hastanesi açıldı.
–
1908 Yeni Cami ibadete açıldı.
– 1909
Rüştiye mektebi, İdadi’ye dönüştürüldü. (İşgalde Fransızlar kapattılar)
– 1909
Alman iskelesi adı verilen yeni bir iskele daha yapıldı.
– 1910 10
Ocak. İstanbul dan gelen Tanin Gazetesi Yazarı Ahmet Şerif, Mersin için
şöyle yazdı “ Mersin’in ilerlemesi halkının isteği veya hükümetin çalışması ve
teşvikiyle olmamıştır. Hep yabancıların lehine, yerlilerin aleyhinedir.
Dışarıdan gelenler kazandıkça, yerliler, hak sahibi olanlar kaybetmiştir.
Mersin Mersinlilerin zararına ilerlemiştir.
– 1910
İngiliz Witall Şirketi, The Mersna Oil and Cake Mill Co. Ltd tarafından yağ
fabrikası açıldı. (İngiliz fabrikası olarak anılır)
– 1910
Soya,sabun, buz, çeltik,iplik bölümleri de eklenen Bodosaki un fabrikası
dekovil hattı ile iskeleye bağlandı.
– 1911
Şimdiki Limanın orta yerine “Gaz İskelesi” yapıldı.
–
1911 Çırçır, Un, pres, çeltik fabrikaları peş peşe açıldı.
–
1911 Büyük bir kolera salgını oldu.
– 1912
Haftada iki kez yayınlanan “Tarsus” gazetesi (Mersin’de) basılmaya
başladı.
– 1912
Tramvay tesisi hizmete açıldı.(Gümrük Meydanı – Müftü Mahallesi)
– 1913
Yunanlılardan kaçan Müslümanlar gemilerle Mersin’e geldi.
– 1915
Müstakil mutasarrıflık kuruldu.
– 1917
Sovyet devriminden kaçan Beyaz Ruslar geldi.
– 1918 05 Kasım. Atatürk geldi. Mersin’in işgal
edileceğini sezmişti ve bu gelişi muhtemel Çete Savaşı için önerilerde bulunmak
içindi. “Harp bitmedi, asıl mücadele bundan sonra başlayacaktır,
silahlarınıza sahip olunuz” demiştir. (Ayrıntılı bilgi bu site
içinde: Semihi Vural’ın “Atatürk Mersin’de” adlı kitabında)
– 1914 1927
yılına kadar sürecek önemli bir gerileme dönemi başladı. 1. Dünya savası
nedeniyle Türk’lerin cepheye gitmesi, Müslüman olmayanların göçmesi, mübadele
sonucu Rumların gitmesi, sömürgeci düşmanların işgali ve kurtuluş mücadeleleri
sonucu nüfus da önemli bir azalma oldu, ticaret hacmi küçüldü.
– 1918
17 Aralık. Şehir, İngilizler tarafından işgal edildi.
– 1919 02
Ocak Fransız kuvvetleri işgale katıldılar. Caddeler işgal süresince İngiliz,
Fransız, yunan, Suriye, ermeni bayrakları ile donatıldı.
– 1919
20 Ocak. Bir jandarma devriyemiz Müftü köprüsünün kuzeyinde Fransız ve Ermeni
devriyesi ile silahlı çatışmaya girdi. KUVAYI MİLLİYENİN İLK KURŞUNU MERSİNDE
ATILDI. Bir düşman askeri öldü. Bir Türk yaralandı.
– 1919 01 Kasım Mersin İdadisi
Fransızlar tarafından kapatıldı. Müdür Nazmi Bey şehirden uzaklaştırıldı.
– 1919 20 Kasım. İngilizler
çekildiler. İşgalci olarak Fransızlar kaldı.
– 1920
17 Mart. Fransızlarla silahlı çatışma başladı.
– 1920
1 Mayıs. Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Mersin şubesi kuruldu.
– 1920
Türk Ocağı okuma odaları açılarak kütüphane ile tanışıldı.
– 1920
Millet bahçesinin yanına “Cine Pathe” İlk Yazlık sinema açıldı.
– 1920
20 Temmuz “Çetelerimiz” Fransızlarla “Bağlar Savaşı” yaptı.
(Bakınız “yumuktepe.com”)
– 1920 05
Ağustos. Pozantı Kongresi yapıldı.
– 1921 15 Şubat Suriye Fransız
Bankası, Mersinde Deutsche Orient Bank binasında şube açtı.
– 1921
20 Aralık. Ankara Antlaşması yapıldı.
– 1921
27 Aralık. Tarsus düşman işgalinden kurtuldu.
– 1921
Şehir kanalizasyon şebekesi çalışmalara başlandı.
– 1921 01 Aralık Mutasarrıf ve daire
amirleri Gözne’den Mersin’e geldiler ve Hükümet binasına Türk bayrağı çektiler,
çalışmaya başladılar.
– 1922 3
Ocak. Her anı ayrı bir öykü olan “çete savaşları” sonunda, Mersin düşman
işgalinden kurtuldu. (Kurtuluş uzun süre her yıl 5 Ocakta kutlandı) Adana’dan
trenle gelen heyet ve 3. tabur 9. bölük mızıka takımı eşliğinde şehirde yürüyüş
ve kutlamalar yapıldı.
– 1922
Mersin’in ilk gazetesi “Doğruöz” çıkmaya başladı.
– 1922
Turan Spor adıyla Kırmızı-Beyaz giysili spor kulübü kuruldu.
– 1923 17
Mart. Atatürk Mersin’e geldi. O gün Ata’ mız dönemin en önemli ulaşım aracı
olan trenle geldi ve istasyonda büyük bir kalabalığın coşkun sevinciyle
karşılandı. Civar köy ve kasabalardan gelen insanlar o küçücük Mersin’de büyük
bir kalabalık oluşturdular. Heyecan ve gurur içindeydiler, onu
yakından görebilmeleri için yaya olarak geçmesini rica ettiler.“ Gönüllerin
Paşası” bu isteği kabul etti ve hazırlanan arabaya binmeyip, halkın
arasından yürüdü. Bir yanda kurbanlar kesiliyor, diğer yanda onu daha yakından
görmek için dalgalanan kalabalık “yaşa, varol” diye bağırıyordu.
Atatürk, Mersinlilerin sevgi gösterileri arasında yürüyerek geçti. Askeri
kıta’yı teftiş etti. Hükümet binasında bir süre dinlendi ve sonra belediye
binasına doğru ilerledi. Yolda gördüğü güzel binaları ihtiyar bir Mersinliye
sordu. Aldığı cevap üzerine “Bu adamlar bu memlekette para kazanıp bu güzel
binaları yaparlarken siz ne yapıyordunuz” dedi.. İhtiyar hiç düşünmeden ”
Yemende, Balkanlarda askerlik yapıyorduk, savaşıyorduk Paşam” Dedi. Paşa
gülümsedi ve yüzünün ifadesi değişti. Yaşlı adama başka bir söz etmedi. (Atamız
sonraki zamanlarda Mecliste, Mersin ziyaretinin konuşulduğu sırada, bu
konuşmayı aktarır ve “Hayatımda cevabını bulamadığım sözlerden biri de budur”
der) Aynı yürüyüş sırasında yolunu kesen bir Hıristiyan Arap genç kız elindeki
çiçekleri ona sundu ve bu sırada yaklaşan Arap tüccarlar ondan,
Suriye’yi de kurtarmasını istediler. Atatürk Milletler kendi geleceklerini
kendileri tayin ederler dedi. Belediye binasında çeşitli görüşmeler yapıldıktan
sonra Müdafa-i Hukuk Cemiyeti binasına gidildi. Burada yapılan görüşmeler
bitince alt kattaki “Gençler Yurdu” nu ziyaret etti. Binanın eksiklerini gördü
ve 1 000 lira bağışta bulunarak buranın “Türk Ocağı”na dönüştürülmesini istedi.
Yine belediyedeki öğle yemeğinden sonra halka hitap etmek üzere Millet
Bahçesine giderken kendilerini bağlı bulundukları cemaatin adıyla
tanıtanlara, Türk
yurdunda, cemaat yoktur, Türk vatandaşı vardır. Dedi.. Şimdiki Cumhuriyet
Alanının güney kısmında bulunan Millet Bahçesinde Dr. Reşit Galip,
Atatürk’ün de hoşuna giden, güzel bir konuşma yaptı. Ardından kürsüye
çıkan Atatürk bu gezideki memnuniyetini belirtip teşekkür etti ve şöyle
seslendi: Mersinliler, memleketiniz, beldeniz Türkiye’nin çok mühim bir
noktasında bulunuyor ve çok mühim ticaret noktasıdır. Memleketiniz
bütün Dünya ile Türkiye’nin irtibatı noktasının en mühim bir yeridir. Bunu
sizler benden iyi biliyorsunuz. Fakat bilmelisiniz ki –açık söyleyeyim-
memleketinize hakim bulunmuyorsunuz….. Sizin için zafer ve
terakki sahası iktisadiyatta ve ticarettedir….Bunu takdir ediyorsanız çok
çalışmaya mecbursunuz. Aksi halde memleketin gerçek sahibi olduğunu söyleseniz
bile kimseyi inandıramazsınız. Bu hakikatle dolu sözlerim acıdır, fakat,
hakikatı ifade ediyorum…… Son sözüm olmak üzere; bu memleketin hakiki sahibi
olunuz. (Daha ayrıntılı bilgi bu sitede Semihi Vural’ın “Atatürk Mersin’de adlı
kitabında)
– 1923
17 Mart Mersin’li Hadra Ailesinin bağışlarıyla yapılan “Gazipaşa” Kız Mektebi
açıldı.
–
1923 Ekim 20 Belediye İskelesi hizmete açıldı. 143 m. uzunlukta, 10 m.
genişlikte idi.
–
1923 20 Kasım Fransız okulu kapandı.
–
1923 Ticari İdadi açıldı.
–
1924 Konutlar için elektrik üretimine başlandı.
–
1924 “Mersin Vilayeti” kuruldu. İlk Vali Hilmi Cerit.
–
1924 Lozan Anlaşmasına göre Yunanistan ve Girit’ten Müslüman kafileler
geldi.
– 1925
Bulgaristan göçmenlerinden bu yıl içerisinde üç kez 289, 222, 370 göçmen geldi.
– 1925
20 Ocak. Atatürk geldi ve 11 gün “Atatürk Evi’nde “ misafir oldu.
(Ayrıntılı bilgi bu sitede Semihi Vural’ın “Atatürk Mersin’de” kitabında
ve sitedeki başka birçok makalede yer almıştır.)
–
1925 Şubat 19 Baro kuruldu.
– 1925
Tapu ve Nüfus kayıtları yandı.
– 1925
İlk Kışlık sinema açıldı.
– 1925
16 Ağustos. Mersin İdman Yurdu spor kulübü kuruldu. İlk yıllarda sporun
her çeşidiyle ün yaptı. Mersin halkına sporu tanıttı ve sevdirdi. Sonradan
tamamen futbol kulübü haline geldi. Mersin’de yaşayan ancak kendini
misafir olarak görenler şehre sahip çıkmamanın doğal sonucu olarak Mersin İdman
Yurdu’na da sahip çıkmadı.“Asansör takım” diye hafife alınarak bahsedildi.
2017-2018 futbol sezonunda kelimenin tam anlamıyla rezil oldu. (Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün sözlerini basma kalıp oraya buraya yazanlar onun “Mersin’e
sahip çıkmak” sözünü nasıl anladıklarını da bir kez daha göstermiş
oldular)
– 1925
Ermeni Kilisesi kapatıldı.
– 1925
Doğu illerindeki ayaklanma nedeniyle Doğu’dan bazı aileler Mersin ve köylerine
yerleştirildi.
–
1926 28 Şubat Başbakan İsmet İnönü trenle geldi. Sahildeki
bir evde eşiyle dokuz gün kaldı. İnceleme ve ziyaretler yaptı.
–
1926 İlk sebze ve meyve hali binası (İtalyanlar tarafından) yapıldı. (Bu günkü
kasaplar çarşısı)
–
1926 Mersin Liman Şirketi kuruldu ve ilk beton iskele yapıldı. (Civarına Yanık
Mektep Mahallesi dendi.)
– 1926
Makarna fabrikası açıldı.
– 1926
Binası Mavromatiye ait olan Mersin İdadisi yandı.
–
1926 Mersin Ticaret ve Zahire Borsası kuruldu.
–
1926 30 Ocak Osmanlı Bankası açıldı.
– 1926 02 Şubat Başvekil İsmet İnönü
eşiyle geldi ve 9 gün Mersin de kaldı
– 1926 10 Mayıs Atatürk 4.
Kez Mersin’i ziyaret etti.
–
1926 02 Kasım Mersin halkında toplanan ve şehrin adı verilen uçak
THK na hediye edildi.
– 1926 25
Eylül Ticaret ve Zahire Borsası kuruldu.
– 1926
50 aboneli İlk telefon sistemi kuruldu.
– 1926
İtfaiye teşkilatı kuruldu.
– 1927
15 Şubat Atatürk (Ertuğrul yatıyla) Mersin’i 5. kez ziyaret etti.
– 1927
11 Ağustos. “Mersin Tüccar Kulübü” kuruldu.
– 1927
Belediyenin yaptığı sayımda nüfus 11.270 olduğu anlaşıldı.
– 1927
01 Eylül Mersin Elektrik Komandit Şirketinin kurduğu tesis şehre elektrik
vermeye başladı.
– 1927 400
Portakal ağacı, 3000 mandalina, 8000 turunç ve 20.000 limon ağacı olduğu
belirlendi.
– 1928
Belediye bir adet arazöz aldı.
–
1928 Devlet Demir Yolları İskelesi inşa edildi. Betonarme, Uzunluğu
140 m. genişliği 16. m.
– 1929 05 Ocak Mersin – Adana demiryolu
devletleştirildi.
–
1929 K.Milliye Caddesi ve Fabrikalar Caddesi asfaltlandı. (Taşrada asfaltlanan
ilk cadde olduğu söylenir)
–
1929 Termik santral kuruldu.
–
1929 03 Mart Mersin Ticaret Bankası A.Ş. kuruldu.
–
1929 25 Nisan Verem Mücadele Cemiyeti Kuruldu.
-1929 Şimdiki adı “İstiklal” olan
Kurtuluş Caddesinin açılması, üzerindeki binaların yıkılmasına başlandı.
–
1929 Şehrin Önemli noktalarından biri olan “süslü (şimdiki hali ve adıyla
“kuru”) çeşme yapıldı.
–
1929 12 Eylül Gözne yolu yapımı bitti.
–
1929 15 Aralık Sel Afeti oldu.
–
1929 Bir Alman firmasına yaptırılan kanalizasyon tamamlandı.
– 1930
Telefon santralına 50 abone daha ilave edilerek sayı 100 e çıkartıldı.
– 1930
20 Şubat. “Yeni Yurd” adlı ilk kültür dergisi çıktı.
–
1930 Belediye şehir bandosu, musiki ve Tiyatro okulu açıldı.
– 1930
Aralık 14 -15 Can kaybına da neden olan büyük bir sel felaketi oldu.
– 1931
12 Şubat Gazi Mustafa Kemal Atatürk 6. kez Mersin’e geldi.
– 1931
Kasım ayında Merkez Bankası açıldı.
–
1932 Dekovil ve Tramvay rayları söküldü.
– 1932
Eylül 29 Samsun’dan hareket eden bir tren Mersin’e gelerek Karadeniz ile
Akdeniz’i bağlamış oldu.
– 1933
28 Ocak Gazi Mustafa Kemal Atatürk 7. kez Mersin’e geldi.
– 1933
Silifke Vilayeti ile Mersin Vilayeti, “İçel Vilayeti” adı altında
birleşti. İl merkezi Mersin oldu.
– 1933
24 Şubat. Mersin Halkevi şimdi yerinde Borsa Sarayı bulunan İstiklal
Caddesindeki Eski Mader-i Vatan Mektebi binasında açıldı.
– 1933
27 Eylül Halkevinden şehre sesli yayım tesisatı tamamlandı.
–
1933 27 Mayıs Silifke ve Mersin İlleri İçel adı altında
birleştirildi. Merkez Silifke oldu.
– 1934 Dr.
Remzi (Gönenç) Halkevi yayınlarından ilkini “Sıtma nedir? Nasıl korunulur?”
isimli kitapla gerçekleştirdi. (Sıtma Çukurova’nın günlük yaşamının bir
parçası, sağlık sorunlarının önde geleni idi.)
– 1934
Mersinde çok küçük çaptaki Millet Hastanesi, Memleket Hastanesi olarak
isim değiştirdi.
–
1935 Nüfusun 17.700 olduğu anlaşıldı.
–
1935 21 Şubat 1935 Gazi Mustafa Kemal Atatürk 8. Kez Mersin’e geldi.
(Ayrıntılı bilgiyi site içinde bulabilirsiniz)
–
1935-8 Eylül Isı Yuva Özel Anaokulu açıldı.
– 1935
Ekim 30 Sel felaketi oldu.
–
1936 11 Şubat fırtına ve sel gemilerde, iskelelerde, bina ve bahçelerde
zarara büyük zarara neden oldu.
–
1936. 15 Ekim Mersinlilerin bağışlarıyla alınan 2. uçağa da Mersin
adı verilerek THK na verildi.
– 1935
Avusturya’ lı Prof. Jansen’den Mersin’in İmar Planını yapması istendi. 1938
yılında onanan plana göre mevcut durumda en önemli cadde Uray Caddesi
idi. O zamanki adı Kurtuluş olan İstiklal Caddesi İstasyon ile İleri İlkokulu
arasında idi. Kentin merkezinde gayrimüslimler, batısında Suriye’den göç
edenler, kuzeyinde Girit’ ten göç edenler yerleşmiş idi. ( 20 Mayıs 1938)
–
1936 05 Haziran. Mersinli Ahmet 79 kiloda Berlin Olimpiyatlarında Bronz
Madalya aldı.
–
1936 05 Aralık Denizde büyük fırtına oldu. bazı tekneler ve
küçük gemiler kıyıya vurdu. şehirde sel felaketi oldu.
–
1937 Telefon santralına 100 abone ilave edilerek 200 e çıkartıldı.
– 1937
31 Ocak Hatay meselesi için büyük bir miting yapıldı.
–
1937 Ağustos Mersinli Ahmet 79 kiloda Dünya şampiyonu oldu.
–
1937 Kapalı kısmı ahşaptan olan ilk stadyum yapıldı.
–
1937 02 Kasım Mersin, Dünyanın en gözde arkeoloji ve tarih merkezlerinden
birisi olma fırsatı yakaladı. 9000 Yıldan beri üzerinde yaşamın hiç eksilmediği
ve tarihin kesit olarak görünebildiği “Yumuktepe” üzerinde kazılar başladı.
–
1937 19 Kasım Gazi Mustafa Kemal Atatürk Mersin’e 9.
kez geldi. ve çok kısa bir süre kaldı. (Ayrıntılı bilgi site içinde)
–
1938 Ev ve iş yerlerine şebekeli su verilmeye başlandı.
–
1938 Ocak Halkevi “İçel” isimli bir dergi yayımlamaya başladı.
–
1938 20 Mayıs. Atatürk 10. kez Mersin’e geldi. 23 Mayıs ta garda
son kez uğurlandığı sırada Belediye Başkanına elindeki bastonla şehrin kuzeyini
göstererek “Kuzeye doğru beş geniş cadde açılmasını bildirmiştim. Neden bu güne
kadar başlamadınız?” dedi. Başkanın cevabı üzerine “ Olmaz öyle şey. Bu
caddeler açılmalıdır. Güneyden kuzeye doğru olmasına dikkat ediniz. İskân
sahası o tarafa kaysın” dedi. Doktorların dinlenmesi gerektiğini söylediği hasta
günlerinde bu yolculuk ve bitmek bilmeyen geçit töreni onu çok yordu.
(Ayrıntılı bilgi site içinde)
–
1938 Kapıdan girince sol tarafın Müslüman olmayanlara sağ tarafın Müslümanlara
ayrıldığı mezarlık açıldı. (Bunun şehrin en önemli özelliklerinden biri olduğu
devamlı olarak işlenir.)
–
1938 Umumi Mağazalar iskelesi açıldı.
–
1939 Sümerbank satış mağazası açıldı.
–
1939 Merkez Bankası açıldı.
–
1939 Güneş Sineması açıldı.
–
1941 23 Haziran. Refah isimli gemimiz Mersin açıklarında batırıldı.
167 Deniz askerimizin şehit oluşu bütün şehri yasa boğdu.
–
1942 02 Ocak Kar yağdı ve don oldu.
–
1942 Akşam Kız Sanat Enstitüsü açıldı.
–
1943 Mersin Ticaret Orta Okulu açıldı.
–
1944 Halkevi Binası (Bu günkü adıyla Kültür Merkezi ) inşaatına başlandı.
– 1944
23 Nisan. Heykeltıraş Kenan YONTUÇ tarafından yapılan, Cumhuriyet
Alanındaki Atatürk heykeli açıldı.
–
1945 Yıllardan beri kullanılmayıp sarhoş, zibidi yuvasına dönen Ayios
Feorgios Kilisesinin yıkımına başlandı. (Şu anda yerinde bit pazarı (Zafer
Çarşısı) vardır)
–
1945 Eylül 25 Mersin’in çok şeyini borçlu olduğu büyük insan Tevfik Sırrı Gür
şehri liseye kavuşturdu.
–
1945 Mersin (Erkek) Sanat Enstitüsü açıldı.
–
1945 Nüfus 16.200 olarak sayıldı.
–
1945 Şehir Ekonomik alanda olduğu kadar sanat ve kültür
alanında da ilerlemeye devam etti.. Bu konuda Halkevi’nin etkisi çok fazla
idi. “Mersin Halkevi Kültür Dergisi Eylül Sayısı”nda yazılanların bir
kısmı şöyle oldu: Eylül 1945, Fındıkpınarı yaylasına gezi tertip edildi
ve 3 perdelik bir oyun sergilendi. 550 seyirci katıldı. 205 Hasta bedava
muayene edildi, ilaçları ve iğneleri bedava temin edildi. Fındıkpınarı ve civar
köylerden gelen vatandaşlarımızla sohbet edildi. Dil bayramı nedeniyle “Dil
konusu” üzerine seçkin ve olgun bir kalabalığa konferans verildi. Şeker
bayramı nedeniyle bayramlaşma töreni yapıldı. Salonumuzda düğün yapıldı.
İzmir’den gelen sanatçı tarafından keman konseri verildi. Kütüphaneden bir ayda
1 113 kişi kitap aldı. Bir ayda 57 adet yeni kitap geldi.
– 1946
24 Temmuz Mersin’e ikinci adam, Milli Şef İsmet İnönü’ nün
heykeli açıldı.
–
1946 08 Ekim Cumhurbaşkanı İsmet İnönü geldi.
–
1946 29 Ekim. Türkiye’nin en modern tiyatro salonuna sahip olan,
kültür ve sanatın bir çok dalında hizmet verecek şekilde bölümleri olan, sinema
salonu olan, düğün, balo salonları olan olağanüstü bir bina
(olağanüstü hikayesini de barındırarak) açıldı. Bu bina Mersin Halkevi
binası idi.
–
1946 Dünya Savaşı nedeniyle tedbir olarak gelen Deniz okulları
İstanbul Heybeliada’daki asıl terlerine taşındılar.
–
1947 23 Şubat Arslanköy’de Muhtar seçiminde olaylar çıktı. Tüm
Gazetelerde aylarca manşet oldu.
–
1947 10 Aralık deprem oldu.
–
1948 14 Şubat. Sel felaketi yaşandı.
– 1948
22 Şubat Cumhurbaşkanı İsmet İnönü eşi ile sel felaketini incelemek için geldi.
–
1948 06 Temmuz. Çukurova Fabrikası yandı. Şehrin her yerinden ve
yakın köylerden görülen alevler ve duman büyük bir korkuya neden oldu. Şimdiki
Adalet Sarayı bu fabrikanın arsası üzerine yapılmıştır.
– 1948
14 Ağustos Mersinli Ahmet (Ahmet Kireççi) Londra’da yapılan Dünya
Olimpiyatlarından grekoromende altın madalya getirdi.
–
1948 25 Eylül Yeni elektrik motorunun çalıştırılmasıyla Mersin bol
elektrik ve suya kavuştu.
– 1949
Ticaret Orta Okuluna Lisesi de eklendi.
– 1949
1000 Aboneli telefon santralı kuruldu.
–
1950 Eylül 8 Müfide İlhan Mersinde, Türkiyenin ilk bayan belediye
başkanı oldu.
– 1950 20.
Yüzyılın ortasında Mersin, çay bahçelerinde canlı müzik dinlenen,
Cumhuriyet Baloları yapılan, tenis oynanan, şiir, müzik etkinlikleri, çay
partileri yapılan, sineması, yerel radyo yayınları olan, işadamlarının, ev
hanımlarının bisiklet kullandığı, yeni inşa edilmiş hastanesi, ile
nereden baksanız modern, huzurlu, yoksulu yok denecek az, orta gelirli
sade bir Avrupa kıyı kenti görünümündeydi. Türkiye’nin ilk kez bir
bayan belediye başkanı olarak Müfide İlhan görevdeydi.(08 Eylül 1950 de
seçildi)
– 1950
Eylül 20 Akel Camisi ibadete açıldı.
– 1950
Mezarlık içinde Şehitlik ve anıt açıldı.
– 1951
Otomatik telefon santralı kuruldu. (1937 den bu yana manuel ve 200 aboneli olan
santralın yerine 1000 abone)
– 1951
Nisan 21 İstasyon -plaj arasında taksi dolmuş çalışmaya başladı.
– 1951
Kasım 29 Sel felaketi yaşandı.
–
1951 Maruni Kilisesi kapatıldı.
–
1952 Ocak 28 Kapatılan Halkevi’nin binasının bir kısmında Kız Enstitüsü
öğretime başladı.
– 1952
Haziran 25 yapımına 1946 yılında T.S.Gür döneminde başlanan Stadyum
GS-MİY maçıyla hizmete açıldı.
– 1952
İl Halk Kitaplığı açıldı.
– 1952 Çukurova
Elektrik A.Ş. kuruldu ve Termik Santral buna bağlandı.
–
1952 Aralık 15 Birinci Narenciye Kongresi toplandı.
– 1953
Haziran 08 Şehir Trafik lambalarıyla tanıştı.
–
1954 01 Nisan SSK Hastanesinin ilk çekirdeği (Küçük bir dispanser şeklinde) Çukurova
Fabrikası revirinde kuruldu.
– 1954
04 Nisan. Mersin Limanı ihalesi yapıldı.
– 1954
Hastane (Kuvayı Milliye) Caddesi üzerinde (bir önceki) 125 iş yeri olan
Sebze-Meyve Hali inşaatına başlandı.
– 1954
Trafik Bürosu açıldı.
–
1956 Silifke- Mut- Karaman yolu asfaltlandı.
–
1956 İl Çocuk Kitaplığı açıldı.
–
1957 Mersin “ATAŞ” ile tanıştı. ATAŞ ‘ın teknolojisi ve yönetim şekli birçok
kişi ve kuruma örnek oldu. Fabrika ile aynı tel örgü içinde olan lojmanları da
yine şehircilik, güvenlik, ısıtma, sosyal tesisler, etkinlikler vb. konularda
şehrin ilgisini çekti.
– 1957
Mersin-Silifke-Mut-Karaman-Konya yolu asfalt olarak açıldı.
– 1958
Ağustos 30 Mersin Limanı ticaret rıhtımı hizmete açıldı.
– 1959
Ocak 25 Sel felaketi yaşandı.
– 1959
Kasım 25 Ulu Cami önlerine düşen yerdeki çok sayıda manifatura, tuhafiye,
ayakkabıcı dükkanı yandı.
– 1959
Mersinde ilk olarak Özel İçel Koleji açıldı.
– 1960
27 Nisan. Türkiye’nin en büyük, Akdeniz’in ilk 10 limanından biri ve
Avrupa’nın 2. büyük tahıl silosu inşası bitti. .
–
1960 Mersin Verem Savaş Dispanseri açıldı.
–
1960 Mersin Nufusu 68.485 kişi olarak sayıldı.
–
1961 Betik adlı bir sanat dergisi çıkmaya başladı.
–
1962 Nisan Anadolu Tasfiyehanesi (ATAŞ) üretime başladı.
– 1962
Ekim 08 Öğretmen Okulu açıldı.
–
1963 Telefon santralının kapasitesi 3000 e çıkartıldı.
– 1963
05 Temmuz. Mersin Lisesinin adı. Tevfik Sırrı Gür Lisesi oldu.
–
1963 28 Eylül. Mersin’de ilk asansör Toros Otelinde monte edildi.
– 1963
29 Kasım. Eski Akkahve de Güzel Sanatlar Resim ve Heykel Galerisi açıldı.
–
1963 Yeni bir imar planı hazırlandı.
–
1965 Nüfus 80.000 kişi oldu.
– 1966
23 Şubat. Kamer Sineması açıldı.
–
1966 Deniz Feneri, 18 milden görünen, 10 saniyede 32 çakan son halini aldı.
– 1966
Kasım 15 Termik Santral hizmete girdi.
–
1967 SSK hastanesi binası hizmete açıldı.
– 1967
Mayıs 02 Daha önce 1948 yılında da bir kısmı yanmış olan Çukurova Fabrikasında
iki gün süren büyük bir yangın oldu. Bina tamamen yandı.
–
1968 3 Mart. TRT Çukurova Bölge Radyosu yayına başladı.
– 1967
Ocak 06 Çocuk Esirgeme Okulu Yuva binası açıldı.
–
1968 Akdeniz Gübre Sanayi A.Ş. kuruldu.
– 1968
27/ 28 Aralık gecesi bir buçuk aydır yağan yağmur nedeniyle büyük bir sel
felaketi yaşandı. Müftü Deresi kenarındaki bazı evler yıkıldı.
Silifke’den Tarsus’a kadar birçok dağ ve ova köyleri, tarla ve bahçeler hasar
gördü. Bir kaç kişi öldü.
– 1969
Nisan 28 Yeni Mahalledeki 300 gecekondu yandı.
–
1969 Soda Sanayi A.Ş. kuruldu.
– 1969
Mayıs 18 Atatürk Parkı açıldı.
–
1969 İçel Şenlikleri yapıldı. 1994 Yılına kadar adı, niteliği, zamanı
değiştirilerek, ara verilerek denendi ve sonunda vazgeçildi.
– 1970
Nufus 112.982 kişi oldu
– 2016
1970 Eski yapıların yıkılıp yerine küçük balkonlu, rüzgâr ve güneş hesabı
yapılmadan, şehrin imarı görmemezlikten gelinerek apartman dikme maratonu
başladı.
– 1970
Telefon santralının kapasitesi 8.000 oldu
–
1972 Şehir imar tadilatı yapıldı.
–
1972 Kan Merkezi açıldı.
– 1972
Haziran 23 Refah Şehitleri anıtı açıldı.
–
1972 Çimsa Çimento Sanayi A.Ş. kuruldu.
–
1973 Anadolu Cam Sanayi A.Ş. üretime başladı.
– 1974
Ocak 27 TRT Televizyonu seyredilmeye başlandı.
– 1974
Temmuz 19 Kıbrıs harekatında Mersin önemli bir nokta oldu.
– 1975
Ocak 03 Eski Adliye Sarayı önündeki (Liman Kapısı) Kurtuluş Anıtı
açıldı.
– 1975
Haziran 04 Kent amblemi halk jürisi tarafından seçildi.
– 1975
Haziran 21 Soda sanayi Fabrikası üretime başladı.
– 1975
Öğretmen Lisesi ve Eğitim Enstitüsü açıldı.
– 1976
Şubat 25 Mersin, Japonya’nın Kushimoto şehri ile kardeş şehir oldu.
– 1976
Mart 11 Meslek Yüksek Okulu açıldı.
– 1977 4
Ocak. Mersin’ linin gönlündeki, unutamadığı anılarının yaşadığı “Halkevi”
binası Kültür merkezi yapılacağı müjdesi ile Kültür bakanlığına devredildi.
– 1978
29 Mayıs. Şehrin gerdanındaki “Gümrük Meydanı” yıkıldı. “Yeni Cami”
yıkıldı. Yerine betonlarının yapımına başlandı. (Beton caminin adı “Ulu
Cami” oldu).
–
1979 Çimsataş Çukurova İnşaat Makinaları A.Ş. ve Kromsan Soda Sanayi A.Ş.
kuruldu.
– 1979
Eylül Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi açıldı.
– 1980 Yeni
bir Kent nazım planı yapıldı. (Sonuç “googlemaps” veya diğer internet
sitelerindeki uzay fotoğraflarından görünebilir.)
– 1980
Deniz kıyılarının yağmalanmasına başlandı. (İleriki yıllarda sahillerdeki
köyler belediye, ilk okul mezunu muhtarlar belediye başkanı oldu. Kumların
üzerine gökdelenlerden oluşan “Tatil Siteleri” yapılmasına ruhsat verildi.)
– 1980
Şehir konteyner taşımacılığının Orta Doğudaki en büyük merkezlerinden biri
haline geldi.(Yanlış politikalar sonunda birkaç yılda söndü.)
– 1980
Nufus 221.861 kişi oldu.
– 1982
Yıkılmış olan tarihi, Gümrük Meydanının yerine ne olduğu belirsiz bir
şeyler yapıldı.
– 1983
12 Kasım. Mersin’de serbest bölge kurulması Bakanlar Kurulunda
kararlaştırıldı.
– 1984
Telefon santralının kapasitesi 15.000 oldu
–
1984 Devlet Hastanesi (1950 de Memleket Hastanesi adı değişmişti)
yeni binasına taşındı.
– 1984
Aralık 28 Belediye Meclisi Mersinin Fransız işgalinden kurtuluş gününün 03 Ocak
1922 olduğuna, kutlamaların daha önceki yıllarda olduğu gibi 5 değil, 3 Ocak’ta
yapılmasına karar verdi.
–
1985 25 Ekim. Türk Diabet Cemiyeti Mersin şubesi kuruldu. (Sonradan
hastane haline gelen “Diabet Merkezi” ne dönüştü)
–
1985 Mart 07 Mersin ne önemli bir yerleşim yeri açan, göçü hızlandıran
“Güneykent” projesine başlandı.
– 1985
Temmuz 01 Mersin Serbest Bölgesi AŞ (MESBAŞ)kuruldu.
– 1985
Şehrin nufusu 314.350 oldu.
– 1886
Telefon santralının kapasitesi 25.000 oldu
– 1986
Tren İstasyonunun kuzey doğusuna Otogar açıldı.
–
1986 01 Temmuz.MESBAŞ Mersin Serbest Bölge İşleticisi A.Ş. kuruldu.
– 1987
Ocak 03 Mersin Serbest Bölgesi açıldı.
– 1987
23 Şubat. Türkiye’nin en büyük, en görkemli ve en kısa zamanda inşa
edilen camilerinden biri olan “Muğdat Camii” inşaatına başlandı. (10.000
kişinin namaz kılabileceği büyüklükte, olup işyeri, sağlık ocağı, aşevi,
kütüphane, konferans salonu, banyo, vb. birimleri içermektedir)
–
1987 “Akbelen” toplu konutları inşaatına başlandı.
– 1987
Hiçbir biçimde etüt edilmeden masa başında kararlaştırılmış olan 52 katlı
gökdelen inşaatına başlandı.
–
1988 18 Ekim, Eski Mersin’in, Uray Caddesinin sembolü olan,
ticaret, yazıhane, İş adamı kelimelerinin ilk çağrıştırdığı yer olan Azak
Han artık tamamen yıkıldı. Oysa yıkımından üç tam yıl önce Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 1394 sayılı karar gerekçesi aynen şöyle
idi.“ Azak Han; hem üzerinde olduğu köşe parselinde etkileyici bir cephe ve
kütle anlatımı sergilemekte, hem de etkileyici iç avlusu ve onu çevreleyen
cepheleri ile sadece Mersin’de değil, diğer kentlerde de, az rastlanır bir olgu
olduğuna, Mersin’de genelde tarihi değer taşıyan yapılar gelişme baskısına
dayanamayıp kaybolduğundan, söz konusu eser hem bu açıdan, hem de kendi türünün
az rastlanan örneklerinden birisi olması açısından korunması gerekli olduğuna”
– 1989
Mart 13 Mersin Deniz Ticaret Odası kuruldu.
– 1989
“İçel Sanat Kulübü” derneği kuruldu. Çok kısa zamanda Türkiye’nin sanatla,
kültürle ilgilenen her kesiminin yakından izlediği büyük bir dernek haline
geldi. Toplum baskısı ve üyelerin sorumluluk anlayışı felsefe, arkeoloji,
Yumuktepe kazılarına destek vermek, kültür ağırlıklı geziler ve dağcılık,
paraşütçülük, eski mersin evlerinin restorasyonu benzeri birçok sanat dışı
konuları da omuzlamasını gerektirdi.
– 1990
nüfus 422 357 olarak tespit edildi.
– 1991
Nazım planı tadilatı yapılarak 2010 yılı makro formu belirlendi
Bütün makro, mikro ve diğer planlar, projeler sonunda iç içe geçmiş,
beton, beton, beton, havasız, karmakarışık bir şehir ortaya çıkartıldı.
– 1992
28 Şubat. Balkanların, Orta Doğunun ve yakın Asya’nın en yüksek binası 52 katlı
“Metropol” iş merkezi hizmete açıldı.
–
1992 9 Mart. Eski adı Halkevi olan binada 46 yıl sonra yeniden “Madam
Butterfly Operası” seslendirildi “Kültür Merkezi Binası” nın
ve Türkiye’de dördüncüsü olan “Mersin Opera ve Balesi”nin açılışı yapıldı.
–
1992 15 Mayıs. Bu günkü Toptancı hal kompleksi hizmete açıldı.
–
1992 12 Ekim “Atatürk Evi” müzesi açıldı.
–
1992 10 Kasım. Çok kısa zamanda Türkiye’nin en saygın ve etkin bir
Üniversitesi olmasıyla Mersin’ linin gurur duyduğu. Mersin Üniversitesi
açıldı.
–
1992 Mersin – Tarsus Organize Sanayi bölgesi yer seçimi ve kamulaştırması
yapıldı.
–
1992 FM kanalından yayın yapan özel radyolar açıldı.
–
1992 Prof. Veli Sevin başkanlığında Yumuktepe kazılarına tekrar başlandı.
– 1993
Temmuz 20 Kıbrıs Anıtı açıldı.
–
1993 2 Eylül. Mersin Büyük Şehir Belediyesi kuruluşu Resmi Gazete
de yayınlandı.
– 1993
Ekim 05 Latin İtalyan Katolik Kilisesi Katedral oldu.
– 1993
Aralık 03 Diabet Merkezi büyütülerek hastane haline getirildi.
–
1994 27 Mart. Yerel seçimler ile Büyük şehir Belediyesi ve Üç yeni belediyenin
başkanları seçildiler.
–
1994 Yat limanı inşaatına başlandı.
–
1994 SSK hastanesi ek binası yapıldı.
– 1995
Şubat Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı açıldı.
– 1995
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi açıldı.
–
1995 Özel, yerel tv istasyonları yayına başladı.
–
1998 27 Haziran Adana’da can kaybına neden olan deprem Mersin’de birçok evde
çatlamalara yol açtı.
–
2000 Nevit Kodallı Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi açıldı.
–
2000 Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu açıldı.
–
2002 Mersin Uluslararası Müzik Festivali nin (merfest.org) birincisi yapıldı.
–
2002 İçel ilinin adı Mersin oldu.
–
2008 06.03.2008 tarihli 5747 sayılı kanunla Akdeniz, Mezitli, Toroslar ve
Yenişehir ilçe statüsüne geçti. Kaymakamlar atandı.
– 2011
Nisan. Marina hizmete girdi.
–
2012 Akdeniz oyunlarının 2013 de Mersinde yapılması için bir çok spor
tesisi ve olimpiyat köyü inşaatına başlandı.
–
2015 Şubat 28 Şehrin Kuzeyinde bulunan Çavuşlu Mahallesine yeni ve
büyük bir Otogar açıldı.
Ziya
Aykın